19 Eylül 2022 Pazartesi

KURANDA KABİR HAYATI HAKKINDAKİ AYETLER




Kur'ân Açısından Berzah
Kur'ân-ı Kerim'de, üç yerde "berzah" kelimesi geçer. Bunlardan ikisinde (Furkan: 53 ve Rahman: 20) bu kelime, denizdeki tatlı ve tuzlu su arasında "perdeleyen ve engelleyen sınır" anlamındadır ve iki tür suyun birbirine karışmasını engellemektedir.
Fakat bir yerde (Mü’minûn: 100. âyette) berzah âlemini ifade etmektedir ve açıkça şöyle buyurulmaktadır:
"Onların önlerinde, diriltilip güne kadar bir berzah vardır."
Diyebiliriz ki; bu ayet ve birçok hadiste geçen berzah kelimesi, ölümden sonra, kıyamet gününe kadar olan berzah âlemi'ni ifade etmektedir.
Yukarıda zikredilen ayete ilave olarak Kur'ân-ı Kerim'de, berzah âlemiyle ilgili birçok ayet de vardır. Açıkça veya işaret yoluyla berzah âleminden söz edilmiştir. Burada birkaç ayeti zikredelim: Bir kısmı, salih kulların berzah âlemindeki mükâfatlarının beyanı hakkında, bir kısmı ise salih olmayanların berzah âlemindeki azapları hakkında açıklık getirmektedir.
1. Ayet:
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Aksine onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlar arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir." [7]
Bu ayetin bir benzeri de Bakara: 154’te zikredilmiştir.
2. Ayet:
(Âl-i Yasin’in mümini Habib-i Neccar zalimlerin eliyle şehadete eriştiğinde Allah tarafından) Ona: "Cennete gir" denildi. O da: "Keşke benim kavmim de bilseydi" dedi. "Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını." [8]
3. Ayet:
"Ateş; sabah-akşam, ona sunulurlar. Kıyamet saatinin kopacağı gün; Firavun'un etrafındakileri, azabın en şiddetli olanına sokun, (denecek)." [9]
Firavunun sunulduğu sabah ve akşam azabı, onların berzah azabıdır.
Nuh: 25’de ve Mümin: 11’de de berzah âlemi söz konusu edilmiştir.
4. Ayet:
"Sizden birinize ölüm gelip de: 'Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam' demezden önce, size rızk olarak verdiklerimizden infak edin." [10]
Bu ayette de kıyametten önce ve ölümden sonraki âleme, yani berzah âlemine işaret edilmiştir. Günahkârlar, (bu dünyaya) dönüp telafi etmeyi temenni ederler. Onlara cevap olarak, dönüşün olamayacağı bildirilmektedir. Bu ayetin devamında ve Müminun: 100. ayetinde de bu cevap zikredilmiştir.
Çok sayıdaki bu ayetlere ilave olarak; Kur'ân-ı Kerim'de ölüm hakkında “teveffi” (yani ruhun alınması ve tutulması, ölüm değil) tabiri olarak kullanmıştır.
Örnek olarak Zümer Sûresi 42. ayette şöyle geçer: "Allah canları ölüm anında alır." Bu tabir de cismin ölümünden sonra insan ruhunun canlı oluşunu beyan etmektedir.
5. Ayet:
"Bunlar (Nuh’un (a.s) günahkâr kavmi), hataları dolayısıyla suda boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. O vakit Allah’ın dışında hiçbir yardımcı bulamadılar." [11]
Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Nuh’un (a.s) günahkâr kavmi, boğulduktan hemen sonra aralıksız cehennem ateşine girmişlerdir. Açıktır ki henüz kıyamet gününün cehennemi oluşmamıştır. Buna göre bu cehennemden maksat, berzah âleminin cehennemidir.Berzah alemindekilerin de kendilerine göre bir hayatı vardır, lezzetleri, elemleri, ferah ve sevinçleri hisseder. Fakat henüz madde aleminde bulunanlar, ruhun bedenden sonraki hayatını ve orada kişinin neler hissettiğini, nelerle karşılaşacağını normal duyularıyla hissedip bilemez. Bu hususu, ancak ilahi gerçeklere vakıf olan Peygambermiz (asm)'den öğreniriz.
Mümin ruhların berzah aleminde birbirleriyle görüştüklerini Peygamberimizin (asm) hadislerinden anlamaktayız. Ayrıca ölülerin hayattakilerden haber aldıkları ve kabirlerinin başına giden kimseleri gördükleri yine rivayetlerde vardır. Onlar için yapılan dua ve manevi hediyelerin kimlerden geldiğini bilebilirler.
Mümin ruhlar nimet içinde oldukları için ve ruhları serbest oldukları için serbest dolaşabilirler. Ancak kafirlerin ruhları ve günahları fazla olan müminlerin ruhları azabla meşguldurlar.
"Berzah alemindeki yaşayış nasıldır?" sorusunun cevabında Şah Veliyyullah ed-Dehlevî şöyle der:
"Bu âlemde insanların (yani ruhlarının) sayılamayacak kadar çok tabakaları vardır. Fakat bu tabakalar başlıca dört sınıftır.
Birincisi uyanıklık (yakaza) ehli olanlar ki, iyiliklerinden ve kötülüklerinden dolayı iyilik veya azap görecek olan ruhlardır.
İkincisi ise tabiî uyku halinde olup rüya gören, rüya ile ferahlandırılan veya azaplandırılan ruhlardır.
Üçüncüsü behîmî (hayvanî) ve melekî yönleri zayıf olanlardır.
Bunlardan başka bir de fazilet ehli iyi ruhlar vardır ki (dördüncü sınıf olsa gerek) bunlar meleklere karışır, melekî bir hayat sürerler." (Huccetullahi'l-Bâliğa, Kahire 1355, I/34-36).
Nesefi'nin "Bahrü'l-Kelâm"ında şöyle denilmiştir:
"Ruhlar dört guruptur:
Peygamberlerin ruhları ki, cesedinden çıkar, misk ve kâfur gibi güzel kokulu cesedinin şekline girer. Cennette olur. Yer içer fayda­lanır, geceleyin de Arşa asılı kandillerin içinde barınır.
Şehidlerin ruhları ki, cesedlerinden çıkar, cennette yeşil kuşlar içinde olurlar, yer, içer, faydalanır ve geceleyin Arşa asılı kandiller­in içinde olur.
Müminlerden ehl-i itaat olan ruhlar ki, cennet etrafında olurlar. Yemez, içmez, faydalanmazlar, fakat cennete bakmakla istifa­de ederler.
Müminlerden ehl-i isyan ruhları ise gökte ve yerde, havada olur­lar. Kâfirlerin ruhları ise onlar, Siccinde yerin yedinci katının dibinde siyah kuşlar içindedirler. Cesedleriyle ilişkileri vardır. Güneş gökte iken ışığı yerde olduğu gibi...

KURANDA VE HADİSLERDE KABİR HAYATI UYKUYA BENZETİLMİŞTİR




KURANDA VE HADİSLERDE KABİR HAYATI UYKUYA BENZETİLMİŞTİR
Allame Meclisi’nin dediğine göre berzah âleminin uyku ve rüyaya benzetilmesi, birçok hadiste zikredilmiştir.
Her insan rüya âleminde, ruhunun, kalıbından yararlanarak bazen çok geniş ve güzel yerlere gittiğini, oralarda görkemli manzaralarla ve birçok nimetlerle karşılaştığını, onlardan istifade edip lezzet aldığını görmüştür. Bazen de tersine korkunç manzaralar görüp çok korkmuş, rahatsız olmuş ve bağırıp ağlayarak uykudan uyanmıştır.
Bu benzetmeye (rüya âlemi) dikkat edildiğinde, berzah âleminin görünümü, bir miktar daha kolay anlaşılır. İsminden de anlaşıldığı üzere “misali cisim”, bu bedenin benzeridir. Ama bu yoğun maddeli unsura sahip değildir. Belki nurani, maddeden ve bu âlemin bilinen unsurlarından soyut latif bir cisimdir.
Bazılarına göre: “Misalî kalıp” herkesin bedeninin bâtınında vardır ve sonuçta ölüm anında bedenden ayrılarak kendi “berzah” hayatına başlamış olur. Buna göre ruh, ölümden sonra "tenasuh" meydana gelmesin diye ayrı bir bedene intikal etmez. Belki, kendi batınında bulunan misâlî kalıbına intikal etmektedir.[1]
Hadislerde de “misâlî cisme” işaret edilmiştir. Bunlardan birinde; birisi İmam Cafer Sadık'a (a.s):
"Bazıları müminlerin ruhlarının, arşın etrafında bulunan yeşil renkli kuşların kursaklarında bulunduğuna inanıyorlar?" diye sorar. İmam da şöyle buyurur:
"Bu inanç doğru değildir. Mümin, Allah katında onların ruhlarını, kuşların kursaklarına koymasından daha kıymetlidir. Belki ruhları önceki bedenlerine benzer (bir) bedendedir." [2]
Yine İmam şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ müminin ruhunu aldığı vakit onu dünyadaki “kalıbına” benzer bir kalıba yerleştirir."
Sonra İmam şöyle devam etti:
"Bu ruhlar, (berzah kalıbında) yiyip içerler, birisi onların (yanına) geldiğinde, onu dünyada olduğu şekliyle tanırlar." [3]
Bu hadislere göre, müminlerin berzah âlemindeki ruhları, berzah cennetinin bağlarında ve odalarındadırlar. Kâfirler ve mücrimlerin ruhları ise, berzah ateşi ve azabına müptela olmuşlardır ve Yemen'de bulunan Hadramevt'te, Berehut (Berehevt) denilen yerde dururlar. [4] Müminlerin ruhları ise Necef-i Eşref'te bulunan Dâru’s-Selâm'dadır.[ 5]
Kuranda ve Hadislerde Berzah Âleminin Uykuya Benzetilmesi
Zümer Sûresi 42. âyette şöyle buyurulur:
"Allah, ölecekleri vakit onların canlarını alır. Ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir."
Bu ayet-i kerime açıkça ölüm ile uykunun aynı cinsten olduğunu beyan etmektedir. Allah Teâlâ, her iki durum (ölüm ve uyku)da da canı almaktadır. Şu farkla ki; Allah Teâlâ eceli erişen kimsenin ruhunu tutar. Eceli gelmeyenin ruhunu da uyandığında belirli bir vakte kadar salıverir.
Hadislerde de ölümün uykuya benzetilmesi, birçok yerde geçmiştir. Burada bir tanesini örnek olarak zikrediyoruz:
Birisi İmam Cevad’a (a.s): “Ölüm nedir?” diye sorduğunda, İmam cevap olarak şöyle buyurdu:
"Ölüm, her gece yaşadığın uyku gibidir. Ama şu farkla ki ölümün müddeti uzundur ve insan bu uykudan kıyamet gününde uyanacaktır. Rüya âleminde rüya gören insanlar, türlü sevinçler, dehşetler ve zorluklarla karşılaşırlar. Ölüm âleminde de böyledir ve insanın başına acı ve tatlı hadiselerin gelmesinin başlangıcı, işte bu ölümdür. Kendinizi ona hazırlayın." [6]
Elbette şu hususu da hatırlatmada yarar var: Berzah âlemi, âhiret ve kıyametle kıyaslandığında bir açıdan, bir çeşit uykudur. Ama dünya hayatına kıyasla, dünya hayatından daha geniş bir hayata sahiptir. Bu yüzden hadislerde şöyle geçer:
İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar.

KABİRDE MÜSÜLÜMANLAR BİRBİRLERİ İLE GÖRÜŞÜRLER




KABİRDE MÜSÜLÜMANLAR BİRBİRLERİ İLE GÖRÜŞÜRLER
Berzah âlemindekilerin de kendilerine göre bir hayatı vardır, lezzetleri, elemleri, ferah ve sevinçleri hisseder. Fakat henüz madde âleminde bulunanlar, ruhun bedenden sonraki hayatını ve orada kişinin neler hissettiğini, nelerle karşılaşacağını normal duyularıyla hissedip bilemez. Bu hususu, ancak ilahi gerçeklere vakıf olan Peygambermizden öğreniriz.
Mümin ruhların berzah âleminde birbirleriyle görüştüklerini Peygamberimizin hadislerinden anlamaktayız. Ayrıca ölülerin hayattakilerden haber aldıkları ve kabirlerinin başına giden kimseleri gördükleri yine rivayetlerde vardır. Onlar için yapılan dua ve manevi hediyelerin kimlerden geldiğini bilebilirler. Mümin ruhlar nimet içinde oldukları için ve ruhları serbest oldukları için serbest dolaşabilirler. Ancak kâfirlerin ruhları ve günahları fazla olan müminlerin ruhları azabla meşguldurlar.
Ölülere Kur'an okunduğu zaman eve gelmeleri mümkün olabilir. Ancak bu her ölü için söylemek zordur.
Ölülerin Berzah Âleminde Birbirleriyle Görüşmeleri:
Berzah âlemindeki ruhlar iki kısımdır: Nimet içinde olanlar ve azapta olanlar.İbnü'l-Kayyim'in açıklamasına göre azapta olan ruhlar birbirleriyle görüşmeye fırsat bulamazlar. Onlar bir nevi tutuklu gibidirler. Ama tutuklu olmayıp serbest olan, yani nimet içindeki ruhlar birbirleriyle buluşup görüşürler, birbirlerini ziyaret ederler. Dünyadaki olmuş ve olacak şeyleri müzakere ederler. Her ruh, amelde kendi dengi ve kendi derecesinde olan arkadaşlarıyla beraber olur. Hz. Peygamber (asm)'in ruhu ise Refiku'l-A'lâ (en yüksek mertebe) dadır.
Nisa sûresi'nde:
"Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar."(1)
buyurulmuştur ki, bu beraberlik dünyada, berzahta ve âhirette olmak üzere üç yerdedir. Bu üç âlemin hepsinde de kişi sevdiği ile beraberdir.(2)
Bu âyet-i kerimede ruhların berzah âleminde birbirlerine kavuşacakları haber verilmektedir. Çünkü bu âyetin iniş sebebi olarak şöyle bir olay anlatılmaktadır:
Ashaptan biri, öldükten sonra Hz. Peygamber (asm)'in makamının kendilerinden çok yüce olacağını ve Hz. Peygamber (asm)'den ayrı kalacaklarını düşünerek üzülmüş ve ağlamış. Üzüntüsünün sebebini soran Hz. Muhammed (asm)'e: "Biz dünyada senden ayrılmaya hiç tahammül edemiyoruz va Rasulullah. Öldükten sonra senin merteben bizden yüce olacağı için seni göremeyeceğiz. Senin ayrılığına nasıl tahammül edebilirim?" diye derdini açar. Bu olay üzerine yukarıdaki âyet nâzil olmuş(3) ve Allah'ı ve Rasulullah'ı sevenlerin berzah âleminde ve âhirette de, dünyadaki gibi, Hz. Rasûl ile birlikte olacakları bildirilmiştir.
Allah Tealâ Âl-u îmrân Suresi'nde şehitlerin diri ve Rabbleri indinde rızıklanmakta olduklarını, arkalarında bulunanlara da korku ve üzüntü olmadığının müjdelenmesini istediklerini, Allah'ın nimet ve keremiyle sevinç duyduklarını haber vermiştir.(4) Bu âyet-i kerime de berzah âlemindeki ruhların birbirleriyle buluşup konuştuklarına delâlet eder. Çünkü âyette geçen"yestebşirûn" kelimesi, "müjde verilmesini isterler" anlamına geldiği gibi,"sevinirler ve birbirlerini müjdelerler" manasına da gelir. (5) Birbirlerine müjde verdiklerine göre demek ki birbirleriyle görüşüp konuşmaktadırlar.
Ebu Hureyre, Rasulullah (asm)'in:
"Muhakkak Cennet ehli orada (Cennet'te) birbirlerini ziyaret ederler."
buyurduğunu söylemiştir.(6) Mü'min ruhlarının berzah âleminde Cennet'te olacakları bildirilmiştir. Buna göre bu hadis-i şerifteki Cennet ehliyle, berzah âleminde Cennet'te olanlar kastedilmiş olabilir. Hadisin bu şekilde anlaşılmasını, Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'den (40/ 660) rivayet edilen şu hadis de doğrulamaktadır:
Ümmü Hâni' bir gün Hz. Peygamber (asm)'e şöyle soruyor:
"Ölünce de birbirimizi görür ve ziyaretleşir miyiz?"
Rasulullah (asm)'in cevabı şudur:
"Ruh, Cennet meyvelerinden yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü olunca da her ruh kendi cesedine girer."(7)
Bu cevaptan da anlaşılan, mü'minlerin ruhlarının Cennet'te birbirleriyle görüştükleridir.
İbn Ebi'd-Dünyâ'nın naklettiği bir haberde de Rasulullah (asm)'e:
"Ölüler birbirini bilir mi?" diye sorulunca Rasulullah (asm)'in cevabı:
"Evet, nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki onlar, kuşların ağaçların tepelerinde birbirlerini bildiği (tanıdıkları gibi) birbirlerini bilirler."
şeklinde olmuştur.( Bu soruyu ashaptan Bişr b. Berâ' b. Ma'rûr'un annesi sormuş ve ölülerin birbirleriyle tanışıp biliştiklerini öğrenince hemen Beni Seleme'den ölmek üzere olan birinin yanına varıp, oğlu Bişr'e onunla selâm göndermiştir.(9) Hadisin bir diğer rivayetinde Cennet'te kuşlar gibi birbirleriyle buluşup tanışacak olan ruhların "iyi ruhlar " oldukları zikredilmiştir.
Ashaptan Bilâl b. Rebâh (v. 20/641) vefat edeceği zaman hanımı ah, vah etmeye başlar. Hz. Bilâl ise: "Ne büyük neşe ne büyük sevinç. Yani sevgililere, Muhammed'e ve onun gurubuna kavuşacağım." demeye başlar,(10) Burada Bilâl berzahta Rasulullah (asm)'e ve ashabına kavuşacağını ve tıpkı dünyadaki gibi, orada da onunla bir arada olacaklarını müjdelemektedir.(11) ve hanımının ah, vah edip üzülmemesi gerektiğini, aslında sevinmesi gerektiğini hatırlatmaktadır bu sözüyle.
Beyhakî'nin hasen bir senetle İbn Abbas'dan tahric ettiği kabir suâliyle ilgli bir hadis-i şerifte, kabirdeki sorgulama sırasında iyi cevap veren mü'minin ruhunun diğer mü'minlerle beraber olacağı haber verilmiştir.(12)
Yine Beyhakî'nin "Şu'abu'l-İman" da Ali b. Ebi Tâlib'den tahric ettiği haberde Hz. Ali şöyle demiştir:
"İki mü'min ve iki kâfir dost vardı. Bunlardan mü'min olanların biri öldü. Cennetle müjdelenince arkadaşını hatırlar ve:
"Allah'ım, benim falan arkadaşım bana her zaman sana ve Rasulûne itaati emreder, hayırla tavsiye eder, kötülükten nehyederdi..." diyerek onun kendisinden sonra sapıtmaması ve kendisine verilen nimetlerin ona da verilmesi için dua eder. Sonra öbür arkadaşı da ölünce ruhları bir araya gelir ve birbirlerine:
"Ne güzel kardeş, ne güzel arkadaş ve ne güzel dost" derler.
Kâfir olan iki arkadaştan birisi ölüp de azapla müjdelenince diğer arkadaşını hatırlayıp şöyle der:
"Allahım, arkadaşım bana hep sana ve senin Rasulûne isyanı emrediyor, kötülüğü yapıp iyiliği yapmamamı söylüyordu. Allahım, onu benden sonra hidayete erdirme ki, benim gördüğüm azabı o da görsün ve bana kızdığın gibi ona da kızasın." Sonra diğeri de ölür, ruhları bir araya gelince birbirlerine:
"Ne kötü kardeş ve ne kötü arkadaş." derler."(13)
Bundan da iyi ve kötülerin ruhlarının berzahta birbirleriyle buluştukları anlaşılmaktadır.
Ebû Katâde ve Câbir'den tahric edilen, ölülerin kefenlerinin güzel yapılması ile ilgili hadis-i şerifin Suyûtî ve Beyhakî tarafından rivayet edilen şeklinde:
"Muhakkak ki onlar kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler." cümlesi de yer almaktadır.(14)
Beyhakî "Şu'abu'l-Iman" da Ebu Katâde'den (54/673) hadisi naklettikten sonra, bu hadisin şehitler hakkındaki onların rızıklandırıldıklannı haber vererir Âl-u îmrân, 3/169-170 âyetiyle mutabakat arzettiğini söylemiştir. (15)
Rasulullah (asm)'in Miraç gecesinde semâda Hz. Âdem (as) ile karşılaştığında Hz. Âdem'in sağ ve solunda bir takım karartılar görmesi ve bunların kimler olduğunu sorunca, cennetlik ve cehennemlik olanların ruhları olduklarının bildirilmesi de,(16) berzahta iyi ve kötülerin -Hz. Ali'nin de, dediği gibi- bir arada olacaklarına delildir.
Ruhların berzah âleminde birbirleriyle görüştükleri ve konuştuklarının bir delili de, ölümü müteakip semâya yükseltilen mü'min ruhunun rahmet ehli tarafından karşılanıp, dünyadan ve dünyadakilerden haber soracaklarını bildiren hadis-i şeriftir. Ebu Eyyûb el-Ensârî'den rivayet edilen hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
"Mü'minin ruhu kabz olunca onu Allah katında rahmet ehli karşılarlar."(17)
Müminlerin ruhları, gelen müminin ruhuna birinizin uzaktaki sevdiği birine kavuşmasından daha çok sevinirler ve o şekilde karşılarlar ve falan filan nasıldır, diye sorarlar.
Bu esnada yeni ölmüş olanın ruhunu getiren melekler) derler ki:
- Onu bırakın, fırsat verin de bir dinlensin. Çünkü o büyük bir sıkıntı içinde idi. Ona:
- O benden önce ölmüştü, derse;
- İnnâ Lillâh ve İnnâ İleyhi Râci'ûn (biz Allah'a aidiz ve yine ona döneceğiz), ebedi kalış yeri olan Hâviye'ye (kızgın ateşli Cehennem'e) gitmiş. O ne kötü yer ve ne kötü terbiyecidir, derler.(18)
Bu hususta Abdullah b. Mübârek'in de şöyle dediği rivayet edilir:
"Kabir ehli haberleri beklerler. Bir ölü oraya gittiği zaman ona falan ne yaptı, filan ne yaptı diye sorarlar. Birisi için:
"O öldü, size gelmedi mi?" deyince:
"İnnâ lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn" derler ve: "Bizim yolumuzdan başka yola gitti o." diye ilave ederler."(19)
Tabiinden Sa'id b. el-Müseyyeb (v. 94/712) de:
"Bir adam öldüğü zaman (daha önce ölmüş olan) çocuğu onu, seferden dönen gaibin karşılandığı gibi karşılar."demiştir.(20)
Ölülerin berzahta birbirleriyle görüştüklerini ve yeni ölüp de aralarına katılanlardan haber aldıklarını bildiren bu hadis ve haberleri, evlât, torun ve yakın akrabaların amellerinin kabirdeki baba ve yakınlarına arz olunacağım, onların da amelleri kendilerine arz edilen akrabalarının iyiliklerinden ötürü sevineceklerini, kötülükleri sebebiyle de üzüleceklerini bildiren haberler de desteklemektedir.
Kabir ehli, geride bıraktıkları akraba ve arkadaşlarının yaptıkları işlerden haberdar olup, iyi amellerinden ötürü sevinir, kötülüklerine de üzülürler.(21) Mücâhid'in bu hususta şöyle dediği sahih rivayetle gelmiştir:
"Kişi kabrinde kendinden sonra çocuğunun iyilikleri (salahı) ile müjdelenir."(22)
Sa'id b. Cübeyr'in (v. 95/714) de şöyle dediği rivayet edilir:
"Muhakkak ki ölülere dirilerin haberleri gelir. Daha önce bir yakını ölmüş, olan hiç bir kimse yoktur ki ona geride kalan akrabalarının haberleri gelmesin. Eğer gelen haber iyi ise sevinir ve ferahlar; kötü ise o zaman da üzülür."(23)
Ashaptan Ebu'd-Derdâ (v. 32/652) da şöyle dua ederdi:
"Allahım, ölülerimin rezil olacağı bir iş yapmaktan sana sığınırım.''(24)
Abdullah b. Mübarek de ashaptan Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin şöyle dediğini rivayet eder:
"Dirilerin amelleri ölülere arz olunur. Eğer bir iyilik görürlerse sevinir, birbirlerine müjdelerler; bir kötülük görünce de, Allah’ım onu ondan geri çevir, derler."(25)
Yukarıdaki yeni gelen ölüden haber sormalarından da anlaşılacağı üzere, ölülerin dirilerden bizzat haberdar olduklarını -Allah'ın diledikleri müstesna-söyleyemeyiz. Bu sebeple buradaki haberdar oluşlarını, yeni gelen ve aralarına katılanlardan öğrenirler şeklinde anlıyoruz. Yeni gelenlerden haber alışları da, ruhların berzahta birbirleriyle görüşüp konuştuklarına delâlet eder.
- Ölmüş olanların ruhları, berzah âleminde birbirleriyle görüşüp konuşuyorlar. Acaba henüz ölmemiş ve dünyada yaşamakta olanların da berzahtakilerle görüşüp konuşmaları mümkün müdür? Ve ölülerin dirilerle bir takım münâsebetleri var mıdır?

HAYATTAKİLERİN KABİRDEKİLERLE GÖRÜŞMESİ


HAYATTAKİLERİN KABİRDEKİLERLE GÖRÜŞMESİ

Hayattakilerin Berzahtakilerle Görüşmeleri:
Henüz hayatta olanların berzahtakilerle görüşmeleri uyanık ve uyku halinde olmak üzere iki şekildedir.
Uyanıkken görüşmenin en büyük misâli ve olabilirliğinin delili, Rasulullah (asm)'in Miraç'ta bazı peygamberlerin ruhlarıyla karşılaştığını haber veren ve kabir ziyaretini öğreten hadislerdir.
Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Muhammed (asm)'e hitaben:
"Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerden sor ki; biz, Rahman'dan başka ibadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız?"(26)
buyurmaktadır. Müfessirlerden bir kısmı buradaki sorma fiilinin sadece İsrâ ve Miraç gecesine has olduğunu söylerken,(27) bazıları da her istediği zaman Allah Tealâ'nın Rasulullah (asm)'e önceki peygamberlerle konuşma imkânı verdiği şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu ikinci görüşte olanlara göre âyetteki mutlak lafzı (sözü), İsrâ ve Miraç gecesi ile takyid etmek (kayıtlamak) hatalı bir te'vil olur. Ve âyetin olduğu gibi anlaşılıp, her istediği zaman Rasulullah (asm)'e bu imkânın verileceğini söylemek daha isâbetlidir.(28)
Hz. Peygamber (asm)'in önceki peygamberlerle daha kendisi hayatta iken görüşmesi, vukuu mümkün olan işlerdendir. Ve Allah'ın kudretine göre bunda hiç bir zorluk yoktur. Allah Tealâ görüştürünce de bu olay gerçekleşmiştir ki, Hz. Peygamber (asm) Miraç gecesinde, uyanık halde iken diğer peygamberlerin ruhlarıyla Beytü'l-Makdis'de (Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'da) bir araya gelmiştir. Daha sonra semâvât (gökler) âleminde de onlardan bazıları ile bir araya gelip konuştuğuna sahih haberler delâlet etmektedir,(29)
Yine Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadisinde Rasulullah (asm), Hz. Musa (as) in Allah Tealâ'ya dua edip, Hz. Adem (as) ile görüşmeyi dilediğini ve Yüce Allah'ın, henüz hayatta iken ve uyanıkken, Âdem (as) ı Hz. Musa'ya gösterip ve birbirleriyle konuşmuş olduklarını haber vermiştir, (30)
Peygamberlerden başkasının hayattayken ve uyanıkken berzahtakilerle görüşmeleri ise, ancak Allah'ın ikram ettiği kimselere nasip olmuştur ki, bu hususta Allah'ın veli kullarının, Hz. Peygamber (asm) ve bazı büyük zevatla görüştüklerine dair pek çok olay anlatılmaktadır. (31)
Kabir ziyaretinde ziyaret edene "zâir", ziyaret edilene "mezür" denilmesi de, ziyaret edilenin ziyaret esnasında ziyaretçisini duyup bildiğine delildir. Çünkü ziyaret edilen, ziyaretçisini bilmezse buna "mezûr= ziyaret edilen" denmez. Kaldı ki, Peygamberimiz (asm) ziyaret adabını öğretirken, kabristana varınca ölülere selâm verilmesini öğretmişlerdir ki, bu da onların dirilerle olan münâsebetleri cümlesindendir.(32)
Hayattakilerin berzahtakilerle rüyada görüşmeleri ise, İbnu'l-Kayyim'in belirttiğine göre, nübüvvetin bir parçası olan sâlih rüyalardandır ve İlim ifade eder.(33) Erzurumlu İbrahim Hakkı da:
"Ölüleri rüyada hayırla veya şerle görmek, onların halini aynen bilmektir. Bu, ölünün halini bildirmek veya uyanık olmayı sağlamak içindir,.."(34) diyerek ölüleri rüyada görmenin, sâdık rüyalardan olduğuna işaret etmiştir.
Rüya ya da keramet yoluyla -peygamberlerden gayri için- olan bu görüşmeler ve görülenler, kelâm âlimlerine göre umum için değil, ancak sahibi için (gören kişinin kendisi için) delil olabilir. Ancak bizim burada onlardan bahsedişimiz, sadece imkânını belirtmek içindir.
Hayattakilerle berzahtakilerin rüyada görüşmeleri, ikisinden birinin arzusu ve bazı gayeler için bu görüşmeyi Allah Tealâ'dan istemesiyle, Allah'ın bir lütfu olarak meydana gelmektedir. Hayattakilerin görüşmeyi istemesine -hepimizin en büyük arzusu olan ve pek çok mü'mine nasib olan- Hz. Peygamber (asm)'i rüyada görmek istemeyi ya da çok sevdiğimiz yakınlarımızdan âhirete göçmüş olanları, rüyada olsun görmek isteyişimizi misâl verebiliriz.
İbnü'l-Kayyim diyor ki:
"Rüyada ölülerle buluşmak ve onlarla bazı haber alışverişinde bulunmak; falan yerde hazine var, filan yerde şu var, falan iş şöyle olacak, filan zamanda bize geleceksin...gibi haberler vermeleri ve bunların da aynen çıkması, bu buluşmanın gerçekliğini ifade eder."(35)
Rivayete göre Ashab-ı kiramdan Sa'b b. Cessâme ile Avf b. Mâlik (v. 73/692) kardeş olmuşlar ve öldükten sonra da birbirimizden haberdar olalım diye sözleşmişler. Aradan bir müddet geçtikten sonra Sa'b ölüyor. Avf bir gece rüyasında, aynen hayattaymış gibi Sa'b'ın kendisine geldiğini görüyor ve Sa'b'a hesap ve suâlin nasıl geçtiğini soruyor. O da şimdilik iyi olduğunu söyleyip Allah'a hamdediyor. Bu arada Avf, Sa'b'ın göğsünde gördüğü bir kara lekenin sebebini soruyor. O da bir Yahudiden on dirhem ödünç aldığını ve paraların asılı olduğu yeri söyleyerek, o paranın sahabine verilmesini istiyor. Yine evdeki kedisinin öldüğünü, kızının da yakında öleceğini haber veriyor ve bütün bunlar aynen çıkıyor. Sabah olup da Avf, arkadaşının evine gidince, paranın aynen haber verilen yerde olduğunu görüyor ve alıp Yahudiye götürüyor. Yahudiye, ölmüş olan arkadaşının kendisinden ödünç para alıp almadığını sorunca, Yahudi aldığını ve miktarını söylüyor. Bunun üzerine rüyada gördüklerinin gerçek olduğunu anlayan Avf, elindeki paralan, arkadaşının rüyadaki vasiyetine uyarak Yahudiye veriyor.(36)

İŞLENEN GÜZEL AMEL KİŞİYİ HEM DÜNYADA HEM AHİRETTE KURTULMASINA VESİLE OLUR




İŞLENEN GÜZEL AMEL KİŞİYİ HEM DÜNYADA HEM AHİRETTE KURTULMASINA VESİLE OLUR
HADİS: Peygamberimiz (sav) anlatıyor: Bir zamanlar 3 adam çölde giderken yağmura tutuluyorlar yağmurdan sakınmak için bir mağaraya sığınıyorlar. Fakat yağmur mağaranın üzerindeki taşın mağaranın önüne düşmesine ve mağaranın kapısının kapanmasına sebep oluyor. 3 adam ne yaptıysalar taşı oynatamıyorlar birisi diyor ki yaptığımız iyi amellerimizi vesile edersek Allah bizi kurtarır.
1. Adam şöyle dua etti: yarabbi benim yaşlı ana ve babam vardı onları kendi ellerimle sabah akşam ben yedirirdim. Fakat bir gece eve geç geldim. Ben ve çocuklarım ve hayvanlarım aç oldukları halde önce ana babamı yedirmek istedim. Fakat uyuyorlardı uyanmalarını elimde yemekle sabaha kadar bekledim aç susuz yarabbi bundan razı olduysan bizi kurtar. Kaya biraz açıldı ama bir adam geçemezdi.
2. Adam şöyle dua etti: Yarabbi benim bir çobanım vardı senelik hakkı olan iki koyunu almadan gitti bende onun koyunlarına onun için baktım yıllar sonra geldi iki koyunu istedi. Bense o iki koyundan doğan sürülerle birlikte hepsini ona verdim. Yaptığımdan razı olduysan bizi kurtar dedi. Kaya biraz daha açıldı ama yine geçecekleri kadar yoktu.
3. Adam şöyle dua etti: Yarabbi çok güzel bir kız vardı komşum bir gün geldi bana muhtaç olduğunu kendisiyle bir olmam karşılığında para ve yiyecek istedi. Bense ona dokunmadan istediğinden fazlasını verdim. Yarabbi razı olduysan bizi kurtar dedi ve kaya tamamen açıldı ve kurtuldular. ‘(bahari-müslim-riyazüssalihin)
Sayın okurlarım bu hadisi şerifte dikkat ederseniz peygamberler, evliyalar vesile edilmiyor yapılan güzel ameller vesile ediliyor. Dua ve zikir konu başlığımızda Allahtan başka kimseden yardım istenmeyeceğine dair ayetleri sıralamıştım tekrar etmek istemiyorum. Kaldı ki diyelim ki insanı vesile kastı var. Peki imansız birisinin vesile olması mümkün olmadığına göre kimin evliya olduğuna kim karar veriyor. Kimin evliya, kimin imanlı, kimin imansız olduğunu biz nereden bileceğiz. Biz karar verirsek kendimizi Allah’ın yerine koymuş olmaz mıyız? Burada ince bir ayrıntı var daha öncede söyledim dua başkaları ile paylaşılabilir. Benim için dua et denilebilir bu ayette söz edilen Allaha yaklaşmadır. Duayı paylaşma değil. Ayeti tekrar okursanız.
AYET:(Maide.35) ”Ey iman edenler Allahtan korkup sakının ve ona vesile arayın, onun yolunda cihat edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Ayetin sonunda onun yolunda cihat edin buyruluyor. Şimdi onların anladığı gibi anlarsak Allahtan korkup sakının evliyaları vesile edin cihat edin bir anlam bozukluğu olmuyor mu? Halbuki peygamber efendimizin anladığı gibi olursa Allahtan korkup sakının Salih amellerinizi Allaha yaklaşmada vesile edin benim yolumda cihat edin bu şekilde anlam bütünlüğü var öyle değil mi? En doğrusunu Allah(cc) bilir. Şüphe yok ki Allahtan başkasına ibadet ve dua edilmesi haramdır. Ona şirk koşmak demek olup, en büyük günahtır. Yukarıda ayette geçen tevessül namazın ve öbür ibadetlerin yanı sıra kulu Allaha yaklaştıracak Salih amelleri içindir. Yoksa ibadetlerinizde ve dualarınızda Allahtan başkasını vasıta edinin demek değildir. İşte ayetler
AYET:(Mümin.65)”O Hayy olandır. Ondan başka ilah yoktur. Öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak ona dua edin. Hamd alemlerin rabbine mahsustur.
AYET:(Cin.18)”Şüphesiz bütün mescitler yalnızca Allaha mahsustur. Öyleyse Allah ile beraber başka hiç kimseye dua etmeyin:
AYET:”(İsra.111)”Ve deki Hamd çocuk edinmeyen mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da ihtiyacı olmayan Allaha mahsustur.’’
AYET:”(Ahzap.56)”Ey iman edenler sizlerde Peygambere selavat getirin ve selam getirin ” Görüldüğü gibi Allah (cc) asla vesileye geçit vermiyor.

KABİRLERDEN KALKIŞ:



KABİRLERDEN KALKIŞ:
Kuran-ı kerim kıyametin kopmasından sonra sura ikinci defa üfürülme ile bütün canlı yaratıkların hesap için tekrar dirileceklerini ifade eder. O kadar ki öldükten sonra dirilmenin anlatılmadığı çok az sure vardır. Öldükten sonra dirilme hem beden hem de ruhla birlikte olacaktır. İşte AYET:(Nisa.56)”Ayetlerimizi inkar ile kafir olanlar, onları muhakkak ki ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı tadıp durmaları için onları başka derilerle değiştirip yenileyeceğiz. Şüphesiz ki Alla(cc) mutlak galiptir. Yegane hüküm sahibidir buyrulur. Kuran-ı kerim yeniden dirilmeyi inkar edenlere karşı yeniden dirilmenin aklen mümkün olduğunu açıklamak için birkaç yol izlemiştir. Yeniden dirilmeyi ilk yaratmaya kıyaslamıştır. İşte
AYET:(Yasin.78-79)Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş dedi. Deki onları ilk defa yaratan diriltecek o her yaratmayı hakkıyla bilir” Zor bir şeyi yaratmaya gücü yetenin, ilk yarattığına gücü yetenin ikinci defa yaratması daha kolay değil midir? Kaldı ki göklerin ve yerlerim yaratılması insanın yaratılmasından elbette zordur.
AYET:(Rum.28)” Bütün varlıkları yoktan var eden ve sonrada tekrar diriltecek olan odur. Bu ona pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar onundur.’
AYET:(Kaf.15)”Biz ilk yaratmadan aciz mi kaldık hayır onlar yeniden yaratılmaktan şüphe ediyorlar.”
AYET:(Hac.6-7)’2 Sen yeryüzünü kupkuru ve ölü görürsün Fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman o harekete gelir. Kabarır her güzel çiftten nice bitki bitirir. Bunun sebebi şudur. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. Şüphesiz hakkıyla kadirdir. O saat elbette gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Doğrusu Allah kabirlerde olan kimseleri de diriltip kaldıracaktır.”
AYET:(yasin.80-81)” O Allah ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan onlar gibi yaratmaya gücü yetmez mi? Elbette buna gücü yeter.”

MÜNKER VE NEKİR



(MÜNKER VE NEKİR)
İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren bitmez tükenmez bir halde devam edecek olan aleme Ahiret alemi denir. En son ve en mükemmel din olan İslam’a göre (maide.3) meydana geleceği ayet(bakara.4) ve hadis ile(tecridi sarih .44) Ve bütün ümmetin fikir birliği ile kesin olarak Ahiret gününe inanmak imanın şartıdır. Ve farzdır; Ahiret günü denilince Bu alemin hepsinin yok olması ve hayatın tamamı ile sona ermesi ahiret hayatının başlaması anlaşılır. Ahiret hadiselerine gelince de şu 9 şey akla gelir.
1-Canlılar için ahiret hayatının başlangıcı olan berzah (KABİR) hayatı.
2-Sura üfürülmesi ve herkesin tekrar dirilerek kabirlerinden kalkıp MAHŞER de toplanması.
3-Dünyada iyilik ya da kötülük cinsinden yapılan işlerin kaydedildiği AMEL DEFTERİ nin sahiplerine okunması
4-İyilik ve kötülüklerin tartıldığı MİZAN (terazi) nın kurulup amellerin tartılması.
5-Bütün insanların üzerlerinden geçmeleri mecburi olan SIRAT KÖPRÜSÜ nden geçilmesi.
6-İmanlı ve ameli iyi olanların gideceği CENNET.
7-İmansız ve ameli iyi olmayanların gideceği CEHENNEM.
8-Peygamberimizin ve seçkin müminlerin başında bulunacağı KEVSER havzı.
9-Peygamberimizin müminlere ŞEFAAT i gibi hadiseler hatıra gelir.
MÜNKER-NEKİR:
Ölen kimseyi mezarında sorguya çeken ve gerektiğinde onu cezalandıran iki melek. Bunların Münker ve Nekir diye isimlendirilmesi her ikisinin de aşina olmadığımız garip bir surette olmalarındandır. Ehli sünnete göre Münker ve Nekir ölen kişiye rabbini, Peygamberini sorarlar. Mümin kişi bu sorulara cevap verir. Ama Kafir veremez. Bu husustaki hadisler pek çoktur. Söz konusu iki melek ölünün kabrine gelir. Ve melekler sorularını yöneltirler.
HADİS: Hz peygamber(sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.” Ölü defnedildiğinde ona gök gözlü simsiyah iki melek gelir. Bunlardan birine Münker ötekine Nekir denir. Ölüye Resulullah hakkında ne diyorsun? Diye sorarlar. O da Kelime-i şehadeti getirir. Sonra melekler kabri 70*70 zira kadar genişletilir. Ve aydınlatılır. Sonra ona yat denir. Akrabalarından en çok sevdiği kimseden başkası kendisini uyandırmayan güveğinin uyuması gibi uyu derler. Böylece yattığı yerden Allah(cc) tekrar onu diriltinceye kadar uyur. Eğer münafık ise insanların söylediklerini duyup aynısını söylerdim bilmiyorum der. Meleklerde arza onu sıkıştırın derler. Arz onu sıkıştırınca kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah onu yattığı bu yerden diriltinceye kadar azap devam eder.(tirmizi.70)
AYET: (İbrahim .27)”Allah iman edenleri dünyada da Ahirette de değişmeyen sağlam söz üzerinde sabit kılar. Zalimleri ise saptırır. Allah(cc) dilediğini yapar.” Ayette geçen Ahiret hayatından maksat kabir hayatı, sözden maksat ise Kelimei şehadettir.

GERÇEK MÜFLİS KİMDİR



GERÇEK MÜFLİS KİMDİR?
HADİS: Resulullah (sav) müminlerin hesap günündeki durumunu şöyle dile getirir. Mümin kıyamet günü rabbine öyle yaklaştırılır ki Artık Rabbi onun sırrını mahşer ehlinden saklamış olur. Sonra bütün günahlarını ona ikrar ettirir. Şunu işlediğini sen bilir misin? diye sorar. O da bilirim der. Şüphesiz ben senin işlediğin günahları dünyada senin için örttüm. Bugünde günahlarını affediyorum buyurur.(müslim,tevbe.52.ibnimace.mukaddime.13) Bu delillerden açıkça anlaşılıyor ki; Dünyada iken Allaha ve Ahiret gününe inanan, onun emirlerine uyan yasaklarından sakınan ve Salih amel işleyen müminler kolay bir hesaptan sonra Allah’ın kendilerine mükafat olarak hazırladığı nimetlere kavuşacaklardır. Burada önemle üzerinde durulması gereken husus. Tüm Müslümanların korkulu rüyası olan gizli günahların Kıyamet gününde herkese açıklanacağı bilgisinin yanlış olduğunu Allahın rahmeti ile Dünyada gizlediği günahları mahşerde de gizleyeceğini öğrenmiş olduk sanırım bu sayın okuyucularımı rahatlatmıştır.
HADİS: Peygamberimiz(sav) bir gün ashabına MÜFLİS Kimdir? diye sorar. ashab zengin iken bütün malını kaybedene müflis iflas etmiş denir dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz(sav) Hayır asıl müflis Kıyamet gününde namaz, oruç ve zekatla gelip te şuna sövmüş, buna iftirada bulunmuş, bunun malını yemiş, bunu kanını dökmüş, başkasını döğmüş, velhasıl kul hakkıyla gelmiştir. Şuna buna sevaplarından verilecek şayet davası görülmeden sevapları biterse onların günahlarından alınarak kendisinin üzerine yüklenecek sonra cehenneme atılacaktır.((müslim,birr.59)
Sayın okurlarım bu hadisi şerif son derece önemli lütfen tekrar tekrar okuyalım. Dünyada çalışırsın zengin olursun sonra herhangi bir sebepten malın mülkün gider iflas edersin. Ancak nihayetinde yine zengin olma şansın olduğu gibi; olmasa bile 50-60 yaşında öleceksin nasıl olsa yani dünyadaki iflas çokta önemli değil ama ya Ahiretteki iflas öylemi? Bir kere telafisi mümkün değil. Yani dünyaya tekrar geri dönme şansın yok daha önemlisi ebedi bir iflas sonu yok hem de ebedi cenneti kaçırarak cehennemde kalmak ne korkunç bir son Allah’ım hepimizi bu iflastan korusun. Peki ahirette iflas niçin oluyor kul hakkından dolayı. Hakkını yediğin kul senden alacağını alacak yani yaptığın sevaplarından alacak Ahirette sermaye para mal değil orda sermaye Salih ameldir. Dünyada iken namaz kılmışsın beşi beş yapmışsın, zekat vermişsin, oruç tutmuşsun hacca gitmişsin, iyilik yapmışsın yani İslam’ın emrettiği bütün ibadetleri fazlasıyla yapmışsın. Fakat bunun yanında, dedikodu yapmışsın, birine iftira atmışsın, birinin hakkını yemişsin, alay etmişsin, kibirlenmişsin, laf taşımışsın, yalancı şahitlik yapmışsın, kalp kırmışsın, hor görmüşsün, lakap takmışsın, küçük görmüşsün, kıskanmışsın, adamın malına zarar vermişsin kısaca kul hakkı yemişsin fakat tabi bu yaptıkların aklında yok ben diyorsun kesin cennetliğim o da ne eline amel defterini alıyorsun ki işlediğin sevapların hiçbiri yok ;üstelik hiç işlemediğin günahlarla dolu defter. Ve defterde cehennemlik yazıyor. Tabi hemen itiraz edeceksin bunda bir yanlış var. Hayır denilecek bunda bir yanlış yok. Defter senin defterin senin yaptığın ibadetleri, hakkını yediğin kişilere verdik bitti. Hatta yetmedi o kişilerin günahını da sana yükledik. Hadi cehenneme denilecek. Sayın okurlarım aman ha sakın kul hakkı yemeyelim görüyorsunuz Allah(cc) ona karşı olan günahları affediyor ama kul hakkını asla! Aman dikkat.

AMEL DEFTERİ






AMEL DEFTERİ:
 İnsanın Dünya hayatında yaptığı iyi ve kötü bütün işlerin sözlerin kayıt edildiği defter. Bu defter sesli bir film misali insanın her türlü hal ve hareketlerini, konuşmalarını, mimiklerini zapt eden bir defterdir. Bu kayıt ve zabıtlarla insan ahirette hesaba çekilecek bu defter insanın leh veya aleyhinde bir şahit olacaktır. Kuranda bu deftere kitap denir. Dünya hayatında devamlı olarak insanla beraber bulunan ve onun yaptıklarını yazan meleklere hafaza melekleri, Kiramen katibin veya Rakib atid denilmiştir. Her insana kendi amel defteri ahiret gününde verilecek ve insan kendi yaptıklarını orada bizzat görüp okuyacaktır. Defteri sağ tarafından verilen kimseler, cennetlik bahtiyarlar. Sol tarafından verilecek veya arka tarafından verilecek kimseler ise cehennemlik bedbahtlar olacaklardır. Hesabı sağından verilenlerin hesabı ya çok hafif olacak ya da onlar hiç hesaba çekilmeyeceklerdir. Hesabı solundan veya arkasından verilenler ise çetin bir hesapla karşılaşacaklardır. Nitekim ayette
AYET: (vakıa .41-46) ”Defteri sol tarafından verilen günahkarlara gelince onlar ne acıklı durumdadırlar. Onlar ateşin alevi ve kaynar su içindedirler. Birde üzerlerinde Cehennemin kapkara dumanı olan bir gölge vardır. O gölge ne serindir ne mülayim çünkü onlar dünya hayatında zevklerine düşkün kimselerdi.”
Sayın okurlarım İslam’da azap ilahi adaletin gerçekleştirilmesi içindir. Dünya hayatında uygulanan ceza ve azaplar. Hukuki müeyyidelerdir. Buda toplum içinde işlenebilecek kötülük ve suçların önlenmesi ve diğer insanlara bir ibret teşkil etmesi içindir. Ahiret azabı müminler için geçicidir. Bu geçici azabın sonunda Allah’ın bir lütfu olarak cennet nimeti verilecektir. Allah’ın bütün emir ve yasaklarının hak olduğuna iman eden yegane din ve nizamın onun dini nizamı olduğunu kabullenip bütün emir ve yasaklarının yeryüzünde uygulanması gerektiği, inancında olan; Allaha hiçbir şekilde şirk koşmayıp, ancak bazen insani fıtrat gereği olarak günah işleyen kimseler. Bu günahlarının karşılığı olarak cezayı çektikten sonra ebedi azaba çarptırılmayıp af edilirler. Zira ayette bildirilmiştir. İşte ayet.
AYET: (Nisa.48) ”Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağışlar.”
Buna göre küfrün dışında kalan diğer günahlar Allah’ın iradesine kalmış bir husustur. O isterse bağışlar isterse azap eder. Fakat onun emir ve yasaklarını dinlemeyen Kurana sırt çevirip hükümlerin uygulanamayacağını söyleyen veya böyle inananların düşüncesini paylaşan insanlar, küfürde olacağı için ebedi azaba çarptırılacaklardır.

CENAZENİN YIKANMASI:




CENAZENİN YIKANMASI:
 Cenazenin yıkanmasından, gömülmesine kadar olan işleme hazırlanmak (teçhiz) denir. İslam’da ölen kimsenin bir an önce yıkanması kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınarak toprağa verilmesi gerekir. Bu konuda acele davranmak müstehaptır. Ölü şöyle yıkanır. Yıkanacak ölü teneşir veya yüksekçe bir yere konur.ve dizi ile göbeği göbek arası bir örtü ile örtülür. Teneşir cenazenin yıkanması için yapılan yüksekçe bir masadır. Erkek ölüleri erkekler kadın ölüleri kadınlar yıkar. Ölüyü yıkayan kişiye birisi su dökerek yardımcı olur. Ölüyü yıkamak ona güsül abdesti aldırmaktır. Boy abdesti almasını bilen akıllı baliğ, Müslüman her kişi cenaze yıkayabilir. Yıkayacak kişi eline bir bez aldıktan sonra ölünün avret yerini yıkayıp silip temizler. Bundan sonra ölüye bir abdest aldırır. Abdest aldırırken ağzına burnuna su vermez. Parmakları ile mesh eder. Yüzünü kollarını yıkar. Başını mesh eder ve ayaklarını yıkar. Bundan sonra ölünün üzerine su dökülür. Başı ile bedeni sabunlu su ile temizce yıkanır. Sonra sol tarafına çevrilerek sağ tarafı yıkanır. Bundan sonra sağ tarafına çevrilerek sol tarafı iyice yıkanır. Her azayı yıkarken üç defa yıkamak sünnettir. Suyun zor ulaşacağı organlar. Yıkanırken ovularak yıkanmalıdır. Bundan sonra yıkayan kimse cenazeyi oturtur gibi kaldırıp kendisine doğru yaslayarak karnını ovalar. Altından bir şey çıkarsa sadece orayı yıkar, temizler, tekrar abdest aldırmaz ve yeniden bütün vucudu yıkamaz. Böylece yıkama işlemi biten ölü havlu benzeri şeylerle kurulanır ve kefenlenir. Sonra baştan yüzüne güzel kokular sürülür. Secde yerlerine kafur konur. Yıkanırken ölünün saç sakal tırnağı kesilmez. Ölünün kapalı bir yerde yıkanması gerekir. Ölüyü kendisine en yakın bir kimse veya ahlakı iyi olan ve cenaze yıkamasını bilen birinin yıkaması gerekir. Kadın kocasını yıkayabilir. Fakat erkek karısını yıkayamaz. Şişmiş olup dağılmak üzere olan ve dokunulması mümkün olmayan bir ölünün üzerine sadece su dökülmesi yeterlidir. Yıkayan cenazeyi yıkamaya niyet ederek besmele çeker. Yıkama bitince ğufraneke ya rahman (ey merhemetli Allahım bağışlamanı dilerim) der. Müslüman ölünün vucudunun bir parçası bulunması halinde onu yıkamak konusunda alimler arasında ihtilaf vardır. İmam şafii. imam hambel, ibn hazm yıkanır kefenlenir ve üzerine namaz kılınır demişlerdir. İmam şafii '' Bir kuş cemel vakasında mekkeye bir el getirip attı parmağındaki yüzüğünden mekkeliler onu tanıdılar. Bu eli yıkayarak namaz kıldılar.'' demiştir. Ahmet bin hanbel der ki Ebu eyyüp el ensari ölünün sadece bir ayağı oduğu halde Ömer bin hattap ta bir kemiği olduğu halde cenaze namazlarını kılmışlardır. İbni hazm Müslüman ölüsünün hangi parçası olursa olsun cenaze namazı kılınmalıdır, yıkanır kefenlenir der. İmam ebu hanife ve imam malike göre Eğer yarıdan çoğu bulunursa yıkanır ve kefenlenir cenaze namazı kılınır. Eğer yarıdan az varsa yıkanmaz ve namazı kılınmaz demişlerdir.

CENAZENİN KEFENLENMESİ:



CENAZENİN KEFENLENMESİ:
Ölü yıkandıktan sonra kefenin ıslanmaması için kurulanır. Kefen 3 çeşittir.
1-KAMİS: Boyun kökünden ayaklara kadar olur yen ve yakası olmaz. Etrafı nakışlanmaz. Diz kapağından aşağıya kadar uzatılır.
2-İZAR: Baştan aşağıya kadar uzun olur.
3-LİTAFE: Baştan aşağıya kadar uzun olur. En üste sarılan kefendir.Üstten alttan bağlanacak şekilde hem uzun hem de geniş olmalıdır. Kadına göre kefen 5 kattır. Erkeklerden ayrı olarak kadında başörtüsü ve göğüs örtüsü vardır. Kefen bulunmazsa elbise ile kefenlenip defnedilebilir. Nitekim sahabelerden bir kısmı elbiseyle kefenlenip defnolunmuştur. Kefenin beyaz pamuklu bezden olması daha faziletlidir. Kefenin içini tütsülemek hoş olur. Kadının saçları örgü edilerek göğsü üzerinde toplanır. Onun üzerine başörtüsü yüzüyle beraber örtülür.

CENAZEYİ KABİRE TAŞIMA



CENAZEYİ KABİRE TAŞIMA
Cenazeyi kabre kadar taşımak bir mümine yapılacak en son hizmettir. Bu taşıma aynı zamanda bir ibadettir. Bilhassa namaz kılınan yerlerde, mezarlıkla namaz kılınan yerlerin yakınlığı durumunda, cenazeyi vasıta ile taşımak zaruret olmadıkça ibadeti terk etmektir. Sünnet üzere cenazeyi dört tarafından dört kişi omuzlarında taşır. Tabutun dört tarafında 10 ar adım taşımak müstehaptır. Daha çok taşımanın sevabı daha çoktur. Önce cenaze sağ ön tarafından, sonra sağ arka tarafından taşınır. Sonra sol tarafına geçilerek sol ön, ve en son sol arkada 10 adım atılır. Böylece 40 adım taşımış olur bu sünnettir. cenazeyi acele götürmekte müstehaptır. Cenazeyi takip edenler luzumsuz yere lakırdı etmezler. Yüksek sesle konuşmazlar. Hatta yüksek sesle zikretmezler. Ve yüksek sesle kuran okumazlar. Ölümü ve ahireti düşünürler. Cenaze kabre konacağında kabre inen iki kişi cenazeyi alarak yüzü kıbleye karşı başı batıya gelmek üzere sağ yanına yatırırlar. ''Bu esnada bismillahi ğala milleti resulullah'' (Allahın adı ile resulullahın dini üzere) derler. Kefenin bürgüsünün baş ve ayak tarafındaki bağları çözerler. Kadını kabre mahremleri indirir. Cenazenin arkasına cesedi toprağın sıkıştırmasından koruyacak tahta veya kerpiç dizilir. Sonra kabir toprakla doldurulup örtülür. Bu arada kabir başında Kurandan bazı sureler okunur. Ve dua edilir. Sonra salih bir kişi ölünün baş tarafında ve yüzü hizasında durup telkin verir.

TELKİN:



TELKİN:

şöyle yapılır. Cenazeye annesinin ismi ile birlikte 3 kere seslenilir.(Ya Abdullah ibni Ayşe kadınsa ya Fatma binti Aişe denir daha sonra üzkür ma künte ğaleyhi şehadeti enlailahe illallah ve eşhedü enne muhammden ğabduhu veresuluh .veennel cennete hakkun .vennare hakkun .veennessağete atiyetün la reybe fiha ve enne radite billahi rabben ve bil islami dinen.ve bi muhammedin nebiyyen .vebil kabeti kıbleten. vebil kurani imama.Rabbiyellahu lailahe illahu ve ğaleyhi tevekkelttü.vehuve rabbul ğarşil ğazim. Amnetübillahi vemelaiketihi vekütübihi verusulihi vel yevmil ahiri vebil gaderi hayrihi veşerrihi minellahu teala velbeğsu bağdel mevti hakkun eşhedu enlailahe illellah ve eşhedü enne muhammeden ğabduhu veresuluh.)'' Ey Aişe oğlu Abdullah Münker ve Nekir sual melekleri az sonra geldiğinde deki Rabbim Allah, kitabım Kuran, peygamberim Muhammet Mustafa, kıblem kabe, önderim kuran, dinim islam de, Ben Allah’ın varlığına ve birliğine inandım ve iman getirdim. meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra tekrar dirileceğime, kaza ve kadere inandım ve iman getirdim. Şahitlik ederim ki Allah birdir ve ondan başka ilah yoktur yine şahitlik ederim ki Muhammet Mustafa (sav) onun kulu ve Resuludur de. İşte telkin budur. Daha uzun veya kısa veya başka çeşit yapılabilir telkin sünnettir. Ölünün evinde yemek vermek, ölü sahibine baş sağlığı dilemek, kabirleri zaman zaman ziyaret etmek sünnettir. Baş sağlığı üç gün sürer sonrası sünnete aykırıdır.

CENAZE NAMAZI:



CENAZE NAMAZI: 
Gusletmiş yıkanmış temizlenmiş musalla taşına konmuş Müslüman bir ölü için Müslümanların abdestli kıble tarafına dönerek kıldıkları bir namaz ve ölü için yapılan bir duadır. Cenaze namazı farzı kifayedir. Yani bir beldede bir kısım Müslümanların bu namazı kılmaları ile diğerlerinin üzerinden bu yükümlülük kalkar. Cenaze namazı hiç kılınmazsa o beldedeki Müslümanlar sorumlu ve günahkar olurlar. Cenaze namazının şartı niyettir. Bu niyette ölünün erkek veya kadın küçük erkek veya küçük kız çocuğu olduğu belirtilir. İmam olan kimse Allah rızası için hazır olan cenaze namazını kılmaya ve o cenaze için dua etmeye niyet ederek namaza başlar. Ayrıca imamlığa diye niyet etmesi gerekmez. Cemaatten her biri Allah rızası için cenaze namazı kılmaya ve onun için duaya ve imama uymaya niyet eder. Ölü erkek ise şu hazır erkek için, kadın ise şu hazır hatun için, erkek çocuk için veya kız çocuğu için diyerek belirtilir. Eğer cenazenin kadın mı erkek mi olduğunu bilemezse Üzerine imamın namaz kılacağı ölüye; imam ile beraber namaz kılmaya diye niyet edilir. Cenaze namazının rüknü(farzı) tekbirler ve kıyamdır. Bu namazda ruku ve secdeler bulunmadığı gibi Kuran okumak ve teşehhütte (oturma) yoktur. şartları 6 dır.
1-Ölünün Müslüman olması
2-Kendisinin ve konulduğu yerin temiz olması
3-Cemaatin önünde bulunması
4-Vucudunun çoğunun veya başı ile beraber yarısının bulunması
5- Namaz kılacak kişinin ayakta kılması mazereti varsa oturabilir.
6-Cenaze namazında cemaat şart değildir. Yalnız bir Müslüman veya bir kadının kılması ile farz yerine gelmiş olur.

CENAZE NAMAZININ SÜNNETLERİ DÖRTTÜR.




CENAZE NAMAZININ SÜNNETLERİ DÖRTTÜR.
1- İmamın cenazenin göğsü hizasında durması
2- Birinci tekbirde sübhaneke duası ''ve celle senaük '' ibaresi eklenerak okunmasî(Sübhanekellahümme vebihamdik vetebare kesmük veteğala ceddük vecelle senaük velailahe ğeyruk)''Allahım seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ve sana şükranla övgüde bulunurum. Senin ismin çok mübarek ve şanın çok yücedir. En üstün övgüye layık olan sensin. Senden başka mabut yoktur.''
3- İkinci tekbirden sonra selavat getirmek. Salli barik dualerini okumak4-Üçüncü tekbirden sonra dua etmek. Duanın ahirete ait olmasından başka şartı yoktur. yani isteyen istediği duayı yapabilir. Cenaze duasını okumak müstehap ise de bu dua epeyce zor bir duadır üstelik cenaze namazı sık olarak kılınmadığı için unutulabilmektedir. Kaldı ki yanlış okunması da ayrı bir mahzurdur o nedenle bu duayı iyi bilmeyenler. ''(Allahummeğfirli ve lehu velil mümininne velmüminat ) ''Allahım beni ve onu ve bütün müminleri bağışla.'' dese yeterlidir. Kaldı ki duaların en güzeli ve en önemlisi olan Fatiha suresine dua niyetine okumak en güzelidir. Ve en doğrusudur. HADİS: İbni abbas (ra) Cenaze namazında Fatiha okumuş ve bunun sünnet olduğunu peygamberimizin dua niyetine Fatihayı okuduğunu söylemiştir. Bakınız(Buhari. cenaiz.kıratül fatihatül kitap)
Şafii mezhebine göre ise cenaze namazında dua niyetine Fatiha okumak farzdır.
4- selam vermek.

CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?



CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?
Fatiha’yı okuduktan sona imam dördüncü tekbiri alır. Ve sesli olarak sağa sola selam verir. Cenaze namazında selam vermek vaciptir. Selam ile ölüye cemaate ve imama niyet edilir. Cenaze namazının başına yetişemeyen kimse hemen iftidah tekbirini alır, imama uyar. Ve diğer tekbirleri imamla beraber almaya devam eder. İmam selam verdikten sonra geçirdiği tekbirleri birbiri ardına kaza eder. Bu tekbirler esnasında herhangi bir dua okumaz. Birkaç cenaze varsa hepsine ayrı ayrı namaz kılmak lazımdır. En erken gelenin cenazesi önce kılınır. Hepsi birlikte getirilmiş iseler. Halk nazarında daha faziletli olanın namazı önce kılınır. Sonra erkek sonra kadın sonra çocuğun namazı kılınır. Hepsine bir tek namazda kılınabilir. yukardaki sıraya göre dizilir. İmam bunlardan birisinin göğsü karşısında durarak namaz kıldırır. Yahut cenazeler tek sıra halinde kıbleye doğru uzunlamasına da konulabilir. Namaz kılmak mekruh olan 3 vakitte yani sabah güneş doğarken, öğlen güneş tam tepede iken yani zeval vakti akşam güneş batarken cenaze namazı kılmak mekruhtur. Anacak bu vakitlerde kılındı ise kazası gerekmez. Kabristanda ve cami içinde cenaze namazı kılınmaz. Ancak imam ve cemaatin bir kısmı cami dışında bir kısmı caminin içinde olursa kılınabilir. Namazı bozan şeyler cenaze namazını da bozar. Sağ doğup ölen çocuğun adı konulur. Yıkanıp kefenlenir. ve cenaze namazı kılınır. Ölü doğan çocuğun ise adı konulur, yıkanıp bir beze sarılır.ve cenaze namazı kılınmadan defnedilir. Ölen gebe kadının karnındaki çocuk hareket ederse kadının karnı yarılarak çocuk alınır. Kasten yada zulmen ana veya babasını öldürenlerin , öldürülmüş eşkiya ve yankesicilerin cenaze namazları kılınmaz. Cenaze namazında cemaat sayısı ne kadar çok olursa sevapta o kadar çoğalır.
HADİS: Peygamberimiz(sav) buyurdu ki. Bir cenazenin namazını yüz müslüman kılarak hepsi ona şefaat dilerse kendilerine o kimse hakkında şefaate izin verilir.(müslim.cenaiz.58)
HADİS: ''Bir Müslüman öldüğü zaman cenazesini Allaha hiçbir şeyi ortak koşmayan kırk kişi gelip kılarsa Allah(cc) kendilerine o kimse hakkında şefaat izni verir.(müzslim.cenazi.59)
HADİS: ''Namaz kılınıncaya kadar cenazede hazır bulunan kimseye bir kırat, gömülünceye kadar hazır bulunan kimseye iki kırat sevap vardır. İki kırat nedir diye sorulunca Hz.Peygamber(sav) iki büyük dağ gibi diye cevap vermiştir. İki büyük dağ kadar sevap verilir buyurmuştur.(müslim.cenaiz.52)
HADİS: Cenaze defninde acele ediniz. Eğer ölü iyi kimse ise bu bir iyiliktir. onu bir an evvel kabirdeki hayır ve sevabına kavuşturmuş olursunuz. eğer bu cenaze iyi kimse değilse buda bir ferdir, biran önce omuzlarınızdan atarsınız.(buhari.cenaiz.52)
Yukarıda naklettiğimiz hadislerden de anlaşılacağı gibi cenazeyi bekletmeden defnetmek gerekir. Ölü hakkında iyi yada kötü şahitliği Allah(cc) kabul eder. Bu münasebetle ölüleri hayırla anmak sünnettir. Cenazeye katılmakta büyük sevap vardır. Zaruret halinde gıyabında cenaze namazı kılınır. Nitekim Habeş imparatoru necaşi hicretin 9. yılında vefat ettiğinde Allah Resulu medinei münevvere de onun gıyabında ashabı ile birlikte cenaze namazı kılmıştır. Cenazeyi eşe dosta haber vermek gerekir.


KABİR YA CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇE YA DA CEHENNEM ÇUKURLARINDAN BİR ÇUKURDUR




KABİR YA CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇE YA DA CEHENNEM ÇUKURLARINDAN BİR ÇUKURDUR
Kardeşlerim Kabir hayatı hakkında bir çok soru ve görüş geldi. Bunları tek tek cevaplamam mümkün değil o nedenle toplu olarak cevaplıyorum. Kusura bakmayın. Kabir hayatını inkar eden kardeşlerimin bir çoğunun sadece bir tefsirciye, bir alime inanıp bu konuda ki onlarca alime itibar etmediklerini görüyorum. Kardeşlerim lütfen Birine takılıp kalmayın insan hata eder. O Alimde hata edebilir. Lütfen Alimlerin doğrularını alınız, hatalarını bırakınız. Bu şekilde hem o alime hem kendinize büyük iyilik yapmış olursunuz. Ne yazık ki toplumumuzda takım tutar gibi tarikat tutma, alim tutma, mezhep tutma, siyaset tutma hastalığı var. Halbu ki takımınız küme düşerse de sorun yok yine tutun. Nihayet size bir şey kaybettirmez. Ama tuttuğunuz siyasi parti eğer sizi dininizden uzaklaştırıyor, Memleketinizi fakirleştiriyor ise felakettir. Aynı şekilde peşinden gittiğiniz tarikat,mezhep,alim sapıksa sizin hem Dünyanızı hem Ahiretinizi mahveder. Aman dikkat.
AYET:(İsrâ - 85)"De ki ruh, Rabbimin bildiği bir iştir. Size bu konuda pek az bilgi verilmiştir."
Kıymetli okuyucularım yukarıdaki ayeti göz önüne alarak yazıyı okuyun lütfen.

KABİRDE MÜMİNLER CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇEDEDİR



KABİRDE MÜMİNLER CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇEDEDİR
AYET:(Meryem- 15 )’’ Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba değildi.’’
AYET:(Meryem- 15 )’’ Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!
Ne mutlu ana babasına iyi davrananlara
AYET:(Nâziât: 3)“Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere!”
Âyet-i kerimede buyurulduğu üzere müminlerin canlarını aldıktan sonra, onlarla birlikte fezâda yüzüp giderler.’’
Bu ayet ölen müminlerin kabirde huzur ve sukunet içinde yaşayacaklarına ispat değil midir. Hüsnü hatime ile ölen müminlerin bir mükâfatı da meleklerin iltifatlarıdır.
AYET:(Nahl: 32) “Onlar meleklerin: ‘Selâm sizin üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin!’ diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir.”
AYET: (Vâkıa: 90-91)“Eğer sağcılardan ise; ‘Ey sağcı! Sana sağcılardan selâm!’ denir.”
Bu ayetler müminin daha canını alırken ona cenneti gösterdiğini ispatlamıyor mu?
AYET:(Vâkıa: 88-89) “Ölen kişi Allah’a yaklaştırılanlardan ise; ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti var.”
AYET:( (Fecr: 27-30) “Ey mutmain olan nefis! Sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak dön Rabb’ine. Gir salih kullarımın içine, gir cennetime!”
Bu hitap ona hem vefat anında hem de kıyamet gününde müminler söylenecektir.
AYET:(169-170)’’ Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.’’
Bu ayet şehitlerin kabirdeki rahatlığını ispatlamıyor mu?

KABİRDE AZAP OLDUĞUNA DAİR AYETLER




KABİRDE AZAP OLDUĞUNA DAİR AYETLER
AYET:(Müminun-99)’’ Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: Rabbim! der, beni geri gönder;
AYET:( Müminun-100)’’ Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım. Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
AYET:(İnfitar 4)’’ Kabirlerin içi dışa çıktığı zaman,
AYET:( İnfitar 5)’’ İnsanoğlu, ne yaptığını ve ne yapmadığını görür.’’
Bu ayetler kabir hayatını ispat etmiyor mu. Nasıl oluyor da bu ayetleri kabir hayatı yoktur. Diye delil gösteriyorsunuz.
Bu ayet yani infitar 5. ayet aslında Peygamberimiz(sav) in HADİS:"Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur."(bk. el-Akidetu’t-Tahaviye,1/169; Ahmed b. Hanbel, el-Akide, s.64-76; el-lalekâî, İtikadu ehli’s-sünne, 1/156, 158, 166-şamile).
AYET:( Adiyat-9)’’Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı atıldığını düşünmez mi?
AYET:(Ali İmran-185)’Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.
AYET:Mümin-46)’’ Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, 'Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun'denir.’’
Kıymetli okurlarım Bu (Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.)hadisine ters değildir. Bu şuna benzer sizi polisler evinizden aldı götürdü. Nezarethaneye attı. Suçunuzu bilmiyorsunuz. Sonra hakim karşısına çıktınız. Hakim neyle suçlandığını size açıkladı. İşte bu ayetlerde buna benzer. Siz kabirde azap çektiniz. Veya huzur buldunuz. Kabirin cennet bahçelerinden bir bahçe olduğuna dair birçok ayet vardır. İnsanlar kıyamet gününde kabirden kalktığında kabirde azaba veya nimete uğramalarının sebebi onlara açıklanacaktır. Tıpkı tutuklanan kişiye tutuklanma sebebini hakimin açıklaması gibi. Biri size yüklü bir para verdi, veya ziyafet verdi, ama sebebini bilmiyorsunuz. Ona sormaz mısınız veya o size anlatmaz mı. İşte infitar- 5 inci ayetini Adiyat-9, Ali İmran-185, Mümin-46 böyle anlamak gerekir. En doğrusunu Allah(cc) bilir.
AYET:( Tevbe -101)’’ Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.’’
Bu ayette münafıkların 3 kez azap görecekleri açıklanmaktadır. Bu azaplardan biri kabir azabı değil midir.
HADİS:İmam Buharî bu üç ayeti kabir sorgusu ve azabı için delil olarak zikretmiştir.(bk. Buharî, Cenaiz, 87).
AYET:( Tur-47) )’’ “Muhakkak ki o zalimlere bundan başka azap da vardır.”
HADİS: Abdullah b. Abbas’a göre, “Muhakkak ki o zalimlere bundan başka azap da vardır.”(Tur, 52/47) mealindeki ayette de kabir azabına işaret edilmektedir.[bk. Beyhakî, İsbatu azabi’l-kabr (Kabir azabının ispatı), 1/63]
AYET:( Taha-124) ’’ Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.’’
AYET:( Taha-125)’’ O zaman: 'Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim' der.’’
AYET:( Taha-126)’’ Allah: 'Böyledir, ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun, bugün de öylece unutulursun' der.
Görüldüğü gibi kafir gözü gören olduğu halde öldükten sonra gözü kabirde kör edilecek ve kabirden kör olarak çıkarılacaktır.’’
Kafir bunun sebebini sorduğunda da ayetlerimizi inkar ettiğin için denecektir.
Rabbim bizi ayetleri inkar eden, kabirde kör edilen ve kabirden kör olarak diriltilenlerden aylemesin. Amin.
AYET:( Secde-21)’’ En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki (imana) dönerler’’
AYET:(Mümin-11)’’ Onlar: Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır? derler.’’
SAYIN OKURLARIM OKUMAN BİTTİĞİNDE BAŞTAKİ AYETİ HATIRLA AYET:(İsrâ - 85)"De ki ruh, Rabbimin bildiği bir iştir. Size bu konuda pek az bilgi verilmiştir."
BİZE DÜŞEN HAKKINDA AZ BİLDİĞİMİZ ŞEYİ İNKAR ETMEK DEĞİL KABULLENMEKTİR.
EN DOĞRUSUNU ALLAH(CC) BİLİR.

KABİR HAYATI (ALEMİ BERZAH)




KABİR HAYATI (ALEMİ BERZAH)
Kıymetli okuyucular kabir hayatını inkar edenlere kapak olsun diye kabirle ilgili ayetlerden bazılarını paylaşmayı uygun gördüm. Bu konuda yüzlerce hadis-i şerif olduğu halde yazının uzamamsı için hadis koymadım.
Âlem-i berzah” adı verilen kabir âlemi; ölüm ile kıyamet günü arasındaki zamandır, Dünya ile Ahiret arasında bulunan intikal âlemidir. Ölümle cesetten alâkasını kesen ruh, berzah âlemine geçer. İnsanın ruhu orada ameline göre rahat bir hayat yaşar. Veya azap görür.
Kabirdeki bu yaşayış insanın dünyadan alâkasını kestiği andan itibaren başlar. Kabir hayatı haktır. İşte ayetler.
AYET:(Müminun-100)’’ Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım. Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.’’
AYET:(Secde-21)’’ En büyük azaptan önce,(mahşer) onlara mutlaka en yakın azaptan(kabir) tattıracağız; olur ki (imana) dönerler.’’
AYET:( Meryem- 66, 67)’’ “İnsan diyor ki: ‘Öldüğüm zaman gerçekten diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?’ İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?”
AYET: (Bakara 28)’’Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.’’
AYET:(Rum - 19)’’ Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız’’
AYET: (Kamer – 7)’’ Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar’’
AYET: (Taha – 124)’’ Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.’’
AYET:( Yasin – 51’’ Nihayet Sûr'a üfürülecek Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler’’
AYET:(Bakara-28)’’ Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz?’’
AYET:(Mümin-11)’’ Onlar: Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır? derler.’’
AYET:Mümin-46)’’ Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, 'Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun'denir.’’
AYET:( En’am – 98)’’ O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık’’
BU KADAR AYET OLDUĞU HALDE KABİR HAYATINI İNKAR EDENLER HALA BEN MÜSLÜMANIM NASIL DİYOR ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL

MEYYİT




 MEYYİT:
 Ölü ,ölmüş insan anlamındadır. meyyit henüz yıkanıp temizlenmeden önce yatakta serilmiş olan ölüyü ifade eder. Cenaze ise yıkanıp kefenlenmiş tabutla götürülen naaşı ifade eder. Cenaze ölüm anından defin anına kadar yapılan cenaze merasimini ifade eder. Dinimizde ölüye karşı dirilerin bazı görevleri vardır.Bu görevlerin yapılmasını Resullah teşvik etmişlerdir. Bu konularla ilgili olarak birçok Hadisi şerif vardır. Bir insan ölünce gözleri kapatılır.Çenesi bağlanır.elbise ve içi çamaşırları çıkarılarak bir tahta veya teneşir üzerine yatırılır.Üzerine bir örtü çekilir.Şişmemesi için üzerine demir parçası konur.Elleri yan tarafa indirilir.ölünün yanında güzel kokulu birşey bulundurulur.Sonra yıkanıp kefenlenir. Cenaze namazı kılındıktan sonra kabre defnedilir. Cenaze yıkanmadıkça bulunduğu yerde Kuran-ı kerim okunmaz.Cünüp olanın ay hali görmekte bulunan veya lohusa olan kadının cenazenin yanında bulunması doğru değildir.
HADİS:''peygamberimiz (sav) ölüm ve benzeri bir felaketle karşılaşan kişilerin sabretmelerini dua ile Allaha sığınmalarını tavsiye etmiş ve şu ayeti okuyunuz demiştir.
AYET:(bakara.156)''(ellezine iza esabethum musibetungalu innalillahi veinnaileyhi raciğun)''O sabredenler kendilerine bir bela geldiği zaman . Biz Allahın kullarıyız ve biz ona döndürüleceğiz derler.'' 
HADİS: işte Peygamberimiz bu ayeti okurdu ve bizede okumamızı tavsiye ederdi.(buhari.cenaiz.162)
HADİS:  Ölünün yüzünün açılması ve öpülmesi caizdir. Nitekim hz. ebu bekir peygamberimizin cenazesini öpmüş ve ağlamıştır.(Buhari cenaiz.12)
 İslamın yasakladığı ve islmdan önce çok revaçta olan bağırıp çağırarak Allaha karşı yakışıksız sözler söyleyerek. saçını başını yolarak ağlamaktır.(şevkani neybül evtar.
4)Ölüye karşı yapılması gereken görevlerden biriside onu yıkamak ve kefenlemektir.Çünkü Resulullah (sav) Ölülerin yıkanmasını ve kefenlenmesini emretmiştir. Ve yıkamanın ve kefenlemenin nasıl yapılacağını ayrıntısı ile anlatmıştır. Müçtehitler ölünün yıkanmasının ve kefenlenmesinin farzı kifaye olduğunda ittifak etmişlerdir.
HADİS: Ölünün borçlarını cenaze namazından önce ödemek sünnettir.(ibni kudame el muğni .2.337 şevkani 4.23-26) 
HADİS. Ölülerin cenaze namazını kılmakta ittifakla farzı kifaye olduğu kabul edilmiştir. Namaz kılındıktan sonra onu mezara kadar taşımak görevdir.Cenazeye katılmanında 3 derecesi vardır.Bunların birisini yapan görevini yerine getirmiş olur.Ancak üçünü birden yapmak çok büyük sevaptır.Bu dereceler şunlardır. 
1-Cenaze namazını kılıp ayrılmak
 2- Cenaze namazına ve defnedilinceye kadar olan hizmetler katılmak 
3- Definden sonrada kabrin başında bir süre bekleyip dua ve istğfar ile meşgul olmak (ibni kydame el muğni 2. 353)
 Cenaze merasimine katılanların ,ölümü ,ahireti ,ve Allahın yüceliğini düşünmeleri sukuneti muhafaza etmeleri dünyevi meseleleri konuşmamaları ,gülmemeleri,bu edebin icabıdır.(İbni kudame.2.354) Cenazeyi görünce ayağa kalkma meselesine gelince lehte ve aleyhte hadisler vardır.Buna göre kalkmak meşrudur. İyi olur denilebilir.((ayni ümtadül kari 4-118)
HADİS: ''Son sözü lailahe illalah olan cennete girer(müslim. cenaiz 1-2)''

ÖLÜM ANI




ÖLÜM ANI
Sayın okurlarım ölü kabre girip herkes çekilip tek başına kalınca dirilecek hatta kafası tahtaya vuracak korkudan tekrar ölecek gibi efsaneler var baştanda söylediğim gibi ölü ve kabir üzerine çok efsane var. çok israiliyat var. Bir kere ikinci diriliş kabirde değil mahşerde olacaktır.İlerde bu konu işlenecektir. Şöyle anlatılsa doğru olabilir. Ölen kişi öldükten sonra başkası ölmüş gibi kendini izler. Ölenin kendisi olduğunu bir türlü kabullenemez. Babasını,annesini, kardeşini, ve bir çok yakınını kaybeden birisi olarak biliyorum ki Yakını ölenler de aynı psikoloji içindedir yani gözünün önünde yakını defnedilirken bir türlü kabullenemez. Psikolojik bir olaydır. bu belkide şok dedikleri olay budur.Zaman sonra yakınınızı kaybettiğinizi kabullenmeye başlarsınız. İşte ölen bir kimse de kendisinin öldüğünü zaman sonra mesela münker ve nekir sual sormaya başlayınca farkına varabilir. böyle söylense mantıklı olabilir ama ölü kabre girdiğin de dirilecek hatta kalkmaya çalışacak kafası tahtaya vuracak demek saçmalıktır. Adam yandı kül olduysa kafasını nereye vuracak, denizin dibindeyse kafasını nereye vuracak öyle değilmi.?Sayın okuyucularım insanın 3 türlü haytı vardır
.1-dünya hayatı
2-Kabir(berzah)hayatı
3-Ahiret hayatı Kainatta bulunan herşey yok olacaktır herkes ecel zamanı geldiğinde ölecektir. Bu zamanı geri veya ileri almak mümkün olmayacaktır. işte ayet
AYET: (Nahl.61)''(feiza cae eceluhum layeste2hirune sağeten velayestgtimun)''Ecelleri geldiği zaman ise onlar ne bir an geri kalabilriler nede öne geçebilirler.''
 Bu ayettende açıkça görüleceği gibi ecel geldiği zaman bunu geciktirmek mümkün değildir.Dünyanın bütün doktarları bir araya gelseler.Bir insanın ölümünü bir saniye dahi geciktiremezler. Efendim doktora gitseydi ölmeyecekti Büyük hastanede bakılsa ölmeyecekti amliyat olsa ölmeyecekti,bütün bunlar boş bir kuruntudan ibarettir. Atasözünde söylendiği gibi ecel gelmiş baş ağrısı bahane. Bu demek değildirki hasta olanı ölüme terkedelim hastaneye götürmeyelim ilaç vermeyelim elbette elimizden geleni yapacağız ancak biz elimizden geldiğini yaptıktan sonra Allaha havale edeceğiz bunu demek istiyoruz. Eğer ölümü geciktirmek mümkün olsaydı tarihteki bunca krallar bunca peygamberler. ölmezlerdi Ve ölüm kötü birşey olsa idi Allah(cc) en çok sevdiği kulunu 63 yaşında yanına almazdı demekki ölüm çok kötü bir şey değil. Herkesin ne zaman ve nerede öleceği levhi mahfuz da yazılmıştır. ve asla değişmez.
 Sayın okurlarım ölüm anında herkes aynı şekildemi can verecektir. ençok merak edilen soru budur. ölüm anında azrail müslüman olanların canını çok kolay bir şekilde alacak kafirlerin ise canını ona eziyet ede ede alacaktır. işte ayetler.
AYET: (naziat.2)''(vennaziati neşta)''Müminin canını yağdan kıl çeker gibi kolaylıkla çıkaran meleklere andolsun.'' 
bu ayet nazil olunca sahabiler ya resulullah ölümün şiddetinden siz bile korkarken nasıl oluyorda insanın canı bu kadar kolay çıkıyor. Hatta mümin canının çıktığının farkına bile varmaz buyuruyorsunuz diye sorduklarında peygamberimiz(sav) onlara şu cevabı vermiştir.
HADİS;Aradığınız cevap yusuf suresindedir.Bu surede emirin kölesi olan hz. yusufun güzelliğine Emirin karısı züleyha vurulmuş ona aşık olmuştu. Züleyhanın arkadaşı olan kadınlar Züleyhanın dedikodusunu yapıyor. koskoca emirin karısı kölesine aşık olmuş diye onu eleştiriyorlardı. Bunun üzerine züleyha bu kadınları çay partisine çağırır. her birinin eline bire elme ve birer bıçak vererek soyup yemelerini ister.Kadınlar tam elmaları soyarken. hz yusufu karşılarına çıkarır. Hz yusufun o eşsiz güzelliğine vurulan bu güzellik karşısında herşeyi unutan kadınlar o kadar etkilenirlerki elmayı soyalım derken ellerinibıçkla keserlerde farkına varmazlar. işte ölüm anında mümin kendisine gösterilen cennetin ve büyük nimetlerin güzelliği karşısında o kadar sevinecek o kadar şaşıracakki ölüm acısını hissemiyecek canının çıktığının farkına bile varamıyacaktır.''

MÜMİNİN CANI KOLAY ÇIKAR




GÜZEL ÖLÜM
Sayın okurlarım yusuf ve züleyha olayı kuran-ı kerimde şöyle geçer.(yusuf.31)''Kadınların kendisini yermesini işitince onları davet etti ; koltuklar hazırladı geldiklerinde her birine bıçak verdi. Yusufa yanlarına çık dedi.Kadınlar yusufu görünce şaşırıp ellerini kestiler. Ve allahı tenzih ederiz . ama bu insan değil ancak çok güzel bir melektir dediler.''
HADİS:Bir cenaze esnasında peygamberimiz(sav) şöyle buyurdu.''Mümin kul dünydan ayrılıp ahiret yolculuğuna çıkarken gökten güneş gibi etrafa ziye saçan bembeyaz yüzlü melekler inerler.Ellerinde cennet kefenlerinden çok güzel bir kefen ve cennet kokularından çok güzel bir koku bulunur.Sonra azrail son derece güzel bir kıyafet ve şekilde onun başucunda oturup şöyle der. Haydi ey tertemiz ruh Allahın mağfiret ve rıdvanına doğru rahatlıkla çıkıver.Bu güzel çağrıdan sonra o kulun ruhu damacananın ağzından dökülen su mizsali kolayca bedenden çıkıverir. Hemen rahmet melekleri cennet kefenini o ruha giydirirler. kokuyu sürerler. o anda mis gibi bir koku etrafa yayılır.melekler onu semaya çıkarırlar.Yanlarından geçtikleri her melekler topluluğu ne kadar güzel bir ruhtur bu . Acaba kim diye sorarlar. Onlarda falanca derler.Nihayet 7. kata çıktıklarında Allah(cc) şöyle buyurur.Kulumun dosyasını illiyyinde tescil edin.sonra onu tekrar yere iade edin.Bu emirden sonra ruh cesedine iade edilir.Sorgu sual melekleri olan münker ve nekir melekleri güzel bir şekil ve kıyafetle gayet tatlı hoş bir edayla ve sesle sorgu suale başlarlar.Rabbin kimdir.Rabbim Allah(cc).Dinin nedir? diniö islam. peygamberin kimdir.? peygamberim muhammet mustafa (sav).Kitabın hangisidir? kuran-ı kerş-im bu ve benzeri sorular sorarlar. Ve mümin ruh her sorulan soruya Allahın yardınmı ile çok kolay cevap verir. O sırada gökten bir nida duyulur.Kulum doğru söylemiştir. haydi cennettten bir yatak getirip onu altına serin . cennet elbiselerine ona giydirin. cennetten bir pencere açın.okuduğu ve amel ettiği kuran-ı kerim ile onu aydınlatın.buyurur. ve emredilen yerine getirilir. o sırada son derece sevimli biri gelip sevindiğin gündür bugün dile benden ne dilersen der. Ruh ona sen kimsin diye sorar. o kişide ben dünyadaiken işlediğin iyi amelinim der. mümin kul kıyametin bir an önce kopmasını ve güzelliğini seyrettiği cennete bir an önce kavuşmayı diler. (Buhari-müslim-kütübü sitte-riyazüssalihin) Evet sayın okurlarım bütün hadis kitaplarında mevcut olan ve sahih olan bu hadisi şerifi hiç duydunuz mu hiçbir hoca alim çıkp bu hadisi anlattımı . anlatmaz niye çğnkü müslümanların hepsini cehennemle korkutacak ölümle kabirle korkutacak müzlüman aman hocam beni kurtar diyecek ona kılınacak ona boyun eğecek , ona mahkum olacak ona hatim indirecek,dua edecek,mevlüt okuyacak yolunu bulacak albette istisna kaide bozmaz dürüst gerçek alimleri tenzih ederim. Yandın sen hapı yuttun ölürken çok büyük acılarla kıvaranacaksın, kabirde büyük azap göreceksin, tokmakla kafanı ezecekler yılan çıtyan seni yiyecek sıratı geçemiyeceksin cehennemfden ebdi çıkmayacaksın sen kafir oldun yandın bittin diye saf tamiz müslümanları kandırırlar e hocam nasıl kurtıulurm bunun çaresi yokmu var tabi (ben rahibim benim parayla cennetin tapusunu satma hakkım var cennetin tapunsu bende dilediğime para karşılığı satarım. benim cennete koyma yetkim var ben allahın vekiliyim manasına gelecek şekilde) sen bana zekatını ver sadakanı ver sana dua edeyim senin için hatim indireyim kuran okuyayım kurtulursun demek için bu hadisi anlatmazlar. İşlerina gelmez anlatırsalar bu müslümanları nasıl sömürecekler. vay benim bahtsız müslüman kardeşim seni beni gelen kullanmış giden kullanmış . Onların anlattığı zorla canın çıkması kabirde büyük azap cehennemde ebedi yanmak yalanmadır yok ama bunlar müsülümanlar için değil kafirler için geçerlidir. sen müzlümnı kafir sınıfına koy. istediğin gibi müslamanı sömüri istismar et yok böyle birşey artık bu şarlatanların sonu gelmeli bu tiyatro bitmeli müzlümanları öyle bir hale getirdilerki Ölüm korkusunda kafayı sıyıranları çok gördüm . nasıl olsa sonum kötü bari tam olsun deyip günahlara natanları çok gördüm yazıktır günahtır bu müslümanlara artık çekin ellerinizi, şu metedeyyin müslümanalrın elinden