MELEKLERE İMAN ETMEK





MELEKLERE İMAN ETMEK
اَمَنَ الرَّسُولُ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِه وَكُتُبِه وَرُسُلِه لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَصِيرُ
 AYET: (Bakara, 2/285.)Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا
 AYET: (Nisa, 4/136.)“Ey iman edenler! Allah’a Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret günün inkar eder, derin bir sapıklığa düşmüş olur”
Melekler Nasıl Varlıklardır?
Melekler Allah'ın nurdan yarattığı, gözümüzle göremediğimiz ruhanî varlıklardır. Melekler, sırf hayır işlemek ve Allah'a ibâdette bulunmak için yaratılmışlardır. Kötülük yapmaya kabiliyetleri yoktur. Çünkü Allah onlara, şehvet ve gazap gibi kötülüğe itici duygular vermemiştir.
Meleklerin bizim gibi yemeleri içmeleri, yatıp uyumaları, evlenip çoğalmaları da yoktur. Onlar için erkeklik - dişilik söz konusu değildir. Gökte, yerde, her tarafta bulunurlar; kısa zamanda en uzak mesafeleri aşıp gitmeye, diledikleri şekil ve surette görünmeye güçleri yeter. Melekler, gece gündüz Allah'a ibâdetle, zikir, tesbih ve takdîs ile meşgul olurlar. Bu, onların gıdası hükmündedir. Allah'a asla isyan etmez, onun emirlerinden zerre kadar dışarı çıkmazlar. Mâsum ve itâatkardırlar.
Meleklerin Fiziksel Özellikleri:
Meleklerin Kanatları Vardır:
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا اُولِى اَجْنِحَةٍ مَثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِى الْخَلْقِ مَايَشَاءُ اِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
AYET:  (Fatır, 1.)Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.
Meleklerin Cinsiyeti Yoktur:
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ اِنَاثًا اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْاَلُونَ
 AYET: (Zuhruf, 19.)Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
Melekler Nurdan Yaratılmışlardır:
Rasulullah buyurdu ki:
خُلِقَتِ الْمَلَائِكَةُ مِنْ نُورٍ، وَخُلِقَ الْجَانُّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ، وَخُلِقَ آدَمُ مِمَّا وُصِفَ لَكُمْ
“Melekler nurdan yaratılmıştır. Cinler dumansız ateşten yaratılmıştır. Adem size vasfedilen şeyden yaratılmıştır.” Müslim.
Meleklerin Görevleri:
Meleklerin görevlerini şöyle sıralayabiliriz:
Melekler, Allah’ın verdiği görevleri, O’nun adına yerine getirirler; insanların hakka ve hayra ulaşmalarına vesile, şuursuz maddî varlıkların kâinatın genel nizamına uygun bir şekilde hareket etmelerine vasıta ve o ilahî kanunlara da şuurlu birer temsilci olurlar.
Meleklerin yapıları, şer işleri işlemeye elverişli değildir. Ancak insanın yapısında biri hayır, diğeri de şer olmak üzere iki cazibe, iki özellik vardır. Hayır cazibesi, insanı fazilete ve güzelliklere ulaştırır. Şer cazibesi ise, onu günah işlere ve geçici zevklere çekip götürür. İnsanların hakka ve hayra yönelmelerine melekler, şer işlere yönelmelerine ise şeytanlar aracı olurlar.
Melekler, hiç yorulmadan, bıkıp usanmadan Allah’ı tesbih eder ve hep O’na ibadet halinde olurlar:
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِنْدَهُ لَايَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَايَسْتَحْسِرُونَ يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
AYET: (Enbiya, 21/19-20.)“Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler ne O’na ibadetten çekinir ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. Hiç ara vermeksizin gece gündüz (Allah'ı) tespih ederler”
إِنَّ الَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
AYET: (Araf, 7/206.)“Şüphesiz Rabbin katındaki (melekler) O’na ibadet etmekten kibirlenmezler. O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler”
Melekler, Allah’a Hiç İsyân Etmezler:
لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
AYET: ( Tahrim, 66/6.)“Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmezler ve kendilerine emredilen şeyi yaparlar”
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
AYET:  (Nahl, 16/49-50)“Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a boyun eğerler. Üzerlerinde hakim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emr olundukları şeyleri yaparlar”
Melekler, Bir Anda Çok Uzak Yerlere Gidip Gelebilme, Semadan Yere, Yerden Semaya İnip Çıkabilme Özelliğine Sahiptirler:
Onların bu özellikleri, insanların özellikleriyle, kanatları da bizim bildiğimiz kanatlarla kıyaslanamaz. Dolayısıyla melekleri göremediğimiz gibi onların yapılarını ve işlerini, bizim yapılarımız ve işlerlimizle kıyaslama yoluna gidemeyiz:
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
 AYET: (Mearic, 70/4.)“Melekler ve Ruh (Cebrâil) ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir”
Melekler, Allah’ın İzniyle Birbirinden Çok Farklı Şekillere Girebilirler:
Cebrâil Hz. Peygamber’e gelirken bazen Ashabdan Dıhye adındaki sahabi suretinde, bazen de kimsenin tanıyamadığı bir yabancı görünümünde gelirdi. Müslim.
Yine Kur’ân’da meleklerin insan şeklinde göründükleri bildirilmektedir.
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
 AYET: (Meryem, 19/17.) "(Hz. Meryem) Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de Ruhumuzu (Cebrail’i) ona gönderdik. Ona düzgün bir insan şeklinde göründü."
Melekler, Gaybı Bilemezler:
Allah, onlara neyi bildirmişse, ancak onu bilirler, daha ötesine gidemezler.
وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَـؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ {} قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ{}
 AYET: “Melekler, ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin’ dediler.
قَالَ يَا آدَمُ أَنْبِئْهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنْبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَاتُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ {}
 AYET:(Bakara, 2/31-33.) Allah şöyle dedi: Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle.’ Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, ‘Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?’ dedi”
Savaş Sırasında Müminlere Yardımcı Olurlar:
إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
9.  AYET: Hani, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.
وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
10. AYET:  Allah bunu sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
إِذْ يُغَشِّيكُمُ النُّعَاسَ أَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِهِ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلَى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْأَقْدَامَ
11. AYET:  O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu.
إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلَائِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذِينَ آمَنُوا سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْأَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ
12.  AYET:  (Enfal, 8/9-12)Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.
Salih Müminlere Müjde Verirler:
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
 AYET: (Fussilet, 41/30.) “Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de sonra dosdoğru olanlar var ya onların üzerine melekler akın akın inerler ‘korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’d edilen cennetle sevinin derler”
Rasulullah buyurdu ki:
إِنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا دَخَلَ الْمَسْجِدَ كَانَ فِي صَلاَةٍ مَا كَانَتِ الصَّلاَةُ تَحْبِسُهُ
Sizden biriniz mescide girdiği zaman namaz onu alıkoyduğu müddetçe namazda (imiş gibi sevap kazanmış) olur.
وَالْمَلاَئِكَةُ يُصَلُّونَ عَلَى أَحَدِكُمْ مَا دَامَ فِي مَجْلِسِهِ الَّذِي صَلَّى فِيهِ يَقُولُونَ
Ve sizden birisi namaz kıldığı yerden ayrılmadığı, abdesti bozulmadığı ve kimseye eziyet etmediği müddetçe melekler ona şöyle dua ederler:
اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لَهُ اللَّهُمَّ ارْحَمْهُ اللَّهُمَّ تُبْ عَلَيْهِ مَالَمْ يُحْدِثْ فِيهِ مَالَمْ يُؤْذِ فِيهِ
HADİS: Ya Rab bu kulunu affet, ona merhamet et ve onun tevbesini kabul eyle”İbn Mace.
Bütün İnsanların Hidayetleri Ve Doğru Yolu Bulmaları İçin Duada Ve Şefaatta Bulunurlar:
Şefaat, hüküm gününde günahkârlar hesabına Allah'a yalvarmaktır. Bu dua ve şefaat; "Rahmeti her şeyi kuşatan Allahu teâlâ'nın iradesiyle bütün insanlar için ise de; meleklerin yalnız müminlere mahsus olan duaları daha kuvvetlidir.
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
 AYET: (Ahzab, 33/56).Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salavat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
Bu ayette zikredilen Allah’ın salavatı, rahmet etmek ve kulunun şanını yüceltmektir. Meleklerin salavatı, Peygamber’in şanını yüceltmek, müminlere bağış dilemek anlamınadır. Müminlerin salatı ise, dua anlamına gelmektedir. Allah bütün müminlere, peygamberlerine salat ve selam getirmelerini emretmekte ve ona saygı göstermelerini istemektedir.
Melekler, İlâhî Cezaları Yerine Getirme Vasıtalardır:
Onların bir görevi de, kötü ruhlu insanlara ve inkârcılara verilen ilâhî cezayı aynen yerine getirmektir. İnanan salih kullar ile inkârcı kötü kullar arasındaki mücadelede ikincileri cezalandırmak, mümin kullara destek ve onlara mükâfat sayılır. Nitekim kâfirler hakkında şöyle buyurulmaktadır;
  AYET: (Furkan, 25/21-23)"Bize dönmeyi, (bizimle) karşılaşmayı (ve hesap vermeyi) ümit etmeyenler dediler ki: "Bizim üzerimize ya melekler indirilmeliydi, yahut Rabbimizi (doğrudan) görmeliydik". Andolsun ki (onlar), kendi nefislerinde büyüklenmişler ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. (Azap) meleklerini gördükleri gün, işte o gün (mücrim) suçlulara hiçbir sevinç haberi yoktur. (Melekler onlara) "müjde (iyi haber) size yasaktır yasak" derler. Yaptıkları her işi de alır toz duman ederiz"
هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ يَأْتِيَهُمُ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلَائِكَةُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
  AYET: (Bakara, 2/210.)"Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin olup bitmesini mi bekliyorlar?..."
Dört Büyük Melek:
Dört büyük melekten birisi olan Cebrail, Allah tarafından Peygambere vahiy getirmekle görevlidir. Cebrail’e güvenilir ruh anlamına gelen “Rûhu’l-emîn” de denilmiştir:
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ
  AYET: (Şuarâ 26/193-194.)“Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir”
Bir başka ayette de ona Ruhu’l Kudüs adı verilmiştir:
قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
 AYET: (Nahl 16/102)“Ey Muhammed! De ki: Kur’an’ı Ruhu’l-kudüs (Cebrail) inananların inançlarını sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Rabbinden hak olarak indirdi”
Cebrail, meleklerin en üstünü ve en büyüğüdür. O, Allah’a en yakını olduğu için kendisine “meleklerin efendisi” anlamında “seyyidü’l-melaike” denilmiştir.
Mikail, dört büyük melekten biridir. Tabiatla ilgi olayları ve canlıların rızıklarını idare etmekle görevlidir.
İsrafil’in görevi ise sura üflemektir. İsrafil, sura iki kez üfleyecek, ilkinde kıyamet kopacak, ikincisinde ise yeniden diriliş meydana gelecektir.
Azrail, de, ölüm sırasında canlıların ruhunu almakla görevli olduğu için “melekü’l-mevt” (ölüm meleği) adıyla anılmıştır:
قُلْ يَتَوَفَّاكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُون
 AYET: (Secde, 32/11)“De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz”
Kirâmen Kâtibîn:
Kirâmen Kâtibîn, insanların hayır, şer, iyi ve kötü diye nitelendirilen bütün söz, iş ve davranışlarını, onların amel defterlerine yazmak ve bu defterleri korumakla görevlidirler. Bunlara «Hafaza Melekleri» de denilmektedir.
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ كِرَامًا كَاتِبِينَ يَعْلَمُونَ ماَ تَفْعَلُونَ
 AYET: (İnfitar, 82/10-12.)“Üzerinizde yaptıklarınızı koruyucu melekler vardır. Onlar şerefli, değerli katiplerdir. Her yaptığınızı bilirler”
Bir başka ayette Kiramen Katibin’den şöyle bahsedilmektedir:
إذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
 AYET: (Kâf 50/17-18)“İnsanın sağında ve solunda oturan iki alıcı melek, onun sözlerini ve yaptıklarını kaydetmektedir
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ.
İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, dediklerini zapt-eden bir melek bulunmasın”
Münker – Nekir:
Münker-Nekir melekleri, kabrine konulan insanlara gelip soru soran iki meleğe verilen bir isimdir. Bunlara, kısaca, Münkereyn ve Fettanü’l-kabir (kabir sorgucusu) da denilmiştir. Bunlar kabirlerine konulan insanlardan, "Rabbin kim?, Peygamberin kim?, Dinin nedir?, Kitabın nedir?" diye soru soracakları, hadislerde açıklanmaktadır.
Peygamber Efendimiz Buyurdular ki:
" اَلعَبْدُ إِذَا وُضِعَ فِي قَبْرِهِ، وَتُوُلِّيَ وَذَهَبَ أَصْحَابُهُ حَتَّى إِنَّهُ لَيَسْمَعُ قَرْعَ نِعَالِهِمْ، أَتَاهُ مَلَكَانِ، فَأَقْعَدَاهُ، فَيَقُولَانِ لَهُ: مَا كُنْتَ تَقُولُ فِي هَذَا الرَّجُلِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟
(Mümin) kul kabre konulup dost ve yakınları ayrılıp gittikleri zaman -ki meyyit gidenlerin ayak seslerini duyar- ona iki melek gelir ve meyyiti oturturlar ve ona sorarlar: Muhammed hakkında ne diyorsun?
فَيَقُولُ: أَشْهَدُ أَنَّهُ عَبْدُ اللَّهِ وَرَسُولُهُ،
Mü’min, ben şahitlik ederim ki o Allah’ın kulu ve elçisidir der.
فَيُقَالُ: اُنْظُرْ إِلَى مَقْعَدِكَ مِنَ النَّارِ أَبْدَلَكَ اللَّهُ بِهِ مَقْعَدًا مِنَ الجَنَّةِ،
Bunun üzerine melekler “Ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak Allah onu senin için cennetten bir makamla değiştirdi” derler.
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " فَيَرَاهُمَا جَمِيعًا،
Hz. Peygamber (sas): O mümin cehennem ve cennetteki o iki makamını birden görür.
وَأَمَّا الكَافِرُ - أَوِ المُنَافِقُ - فَيَقُولُ: لَا أَدْرِي، كُنْتُ أَقُولُ مَا يَقُولُ النَّاسُ،
Kâfir ve münafık meyyit meleklerin sorularına, “Muhammed hakkında bir şey bilmiyorum, halkın ona Peygamber dediklerini duyardım” der.
فَيُقَالُ: لَا دَرَيْتَ وَلَا تَلَيْتَ،
Ona, “Hay sen anlamaz ve duymaz olaydın!” denir.
ثُمَّ يُضْرَبُ بِمِطْرَقَةٍ مِنْ حَدِيدٍ ضَرْبَةً بَيْنَ أُذُنَيْهِ، فَيَصِيحُ صَيْحَةً يَسْمَعُهَا مَنْ يَلِيهِ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ "
Sonra bu kâfir ve münafığın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. Topuz vurulunca şiddetle bağırıp feryat eder. Bunların feryadını insan ve cin hariç ölüye yakın her şey duyar.”Buhari.
Rıdvan:
Rıdvan, cennet kapılarında bekçi olan, cennete girecek müminleri selamla karşılayıp onlara hizmet eden meleklerin reisine denir. Rıdvan, cennetin kapısını ilk defa Hz. Muhammed'e açacaktır.
وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
AYET: (Zümer, 39/73)“Rablerinin azabından sakınanlar, bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya varıp da cennetin kapıları açıldığında cennet bekçileri onlara, ‘selam size, ne hoşsunuz, buyurun sonsuza kadar kalmak üzere girin cennete derler”
AYET: (Ra’d, 13/20-22.)“Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilmeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar. Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır. Onlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve hesaptan korkanlardır. Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir”
Malik:
Malik, cehennemde görevli olan meleklerin reisidir:
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
 AYET: Zuhruf, 74. Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar. 
AYET:  Zuhruf, 75. Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar ümit kesmişlerdir.
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ
 AYET: Zuhruf, 76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ
AYET:  Zuhruf, 77. Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.[28]
Hamele-İ Arş:
Arşı taşıyan meleklere, Hamele-i Arş adı verilir. Kur’an-ı Kerim’de, bu meleklerle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:
AYET: (Mümin, 40/7-9.)“Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: ‘Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine va’d ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır’”
Bulundukları Yer Bakımından Melekler:
Melekler, yerde ve semada bulunurlar. Yeryüzünde bulunanlarına arzî melekler, gökyüzünde olanlarına ise semavî melekler denir. Ayetlerde ve hadislerde, meleklerin sayısıyla ilgili bir bilgi yer almamaktır. Bununla birlikte, meleklerin pek çok olduğu anlaşılmaktadır. Ne kadar olduklarını ise, sadece Allah bilir.
Melekleri Neden Göremiyoruz?
Melekler nurdan yaratılmış lâtif cevherler, ruhanî varlıklar oldukları için, aslî hüviyetleri ve gerçek mâhiyetleri ile insan gözüne gözükmezler. Görme kabiliyetimiz, melekleri görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Ancak Cenâb-ı Hak Peygamberlerine, melekleri görme kabiliyetini verdiğinden, onlar melekleri hakikî şekilleri ile görebilmişlerdir. Melekleri hakikî mâhiyetleri ile göremememiz ve 5 duyumuzla hissedemeyişimiz, onların yok oldukları iddiasını gerektirmez.
Duyu organlarımızın maddî âlemde kendi dahi hissedemedikleri pek çok şey vardır. Kulağımız çok tiz ve çok pes sesleri işitmez. Bugün varlığı âletlerle tesbit edilen ışık dalgalarının hepsini, hele röntgen ve ültraviyole ışınlarını gözle görebilseydik, dünyayı şimdikinden çok başka şekilde tanıyacaktık. Biz daha kendi âlemimizdeki tezahürlerin hakikatına vâkıf değilken, Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı nâmütenâhî âlemlerdeki nâmütenâhî hâdiselerin varlığını nasıl inkâr edebiliriz? Demek ki bir şey'i gözle görememek, o şey'in yok olduğuna delil olmaz. Gözle göremediğimiz pek çok şey var ki, o şey'in vücudunu aklımızla, ilim ve tecrübe ile, deneylerle kabûl ediyoruz. İşte, melekler de gözle göremediğimiz halde, varlığını kabûl ettiğimiz nesnelerdendir.
Meleklere İmanın İnsan Hayatına Verdiği Faydalar Nelerdir?
1. Her insan, kıymetli bir sözünün veya işinin veya bir kabiliyetinin unutulup gitmesini önlemek, takdir edilmesini sağlamak için, şiir yazarak, kitap hazırlayarak, yahut başka sanat dallarına kendini vererek o söz, fiil ve kabiliyetini ebedîleştirmeye çalışır. Bu duygu, insanda fıtrî olarak vardır. Bu fıtratta bulunan bir insanın, yaptığı bütün iş ve fiillerini, bütün söz ve meyillerini "Kirâmen Kâtibîn" adlı meleklerin yazdığını, ebedî âlemde kendine ve başkalarına göstermek üzere kaydettiğini îmanla bilmesi; ona ne derece sevinç ve huzur vereceği, ruhunu genişletip kalbini ferahlatacağı açık bir hakikattır.
2. İnsanın en kıymetli varlığı ruhudur. Ölüm esnasında bu kıymetli varlığın mahvolup yok olması, hiçliğe gitmesi, hiç şüphesiz insan için azapların en büyüğü, acıların en dehşetlisidir. İşte insan, bu büyük acıdan ve dehşetli endişeden meleklere iman şuuru ile kurtulabilir. Çünkü îman, ona, vefatı esnasında en kıymetli varlığı olan ruhunun Azrâil (as) gibi vazifeli bir memurun eline emanet edildiğini, asla kaybolup yok olmadığını bildirir.
3. Herkesin istisnasız gireceği kabir ve mezardaki yalnızlık, karanlık, darlık, soğukluk, hapislik vahşetinden ve ümitsizliğinden insanı Münker - Nekir meleklerinin arkadaşlığı kurtarır. Onlarla sohbet eder. Kalp ve kabir, bu sayede genişler, ısınır, nurlanır, ruhlar âlemine pencereler açılır.
4. İnsan, zaman zaman gurbetlere düşer, sevdiklerinden, tanıdıklarından ayrı, kimsesiz, yapayalnız kalır. Bu gurbet, maddî olabileceği gibi mânevî de olabilir. Kişinin inanç ve fikirlerini kendinden başka paylaşacağı hiç kimse bulamaması, herkesin kendisine zıd ve düşman olduğu bir muhitte yaşaması mânevî bir gurbet hâlidir. Bu sıkıntı ve yalnızlıklar içinde dünya o kişinin başına yıkılacak gibi olur. Bu durumda da yine meleklere iman şuûru imdada yetişir.
Kâinatı ve o şahsın karanlık dünyasını aydınlatır, şenlendirir, melekler ve ruhanîlerle doldurur. Alemini sevinçlerle güldürür. Onu yalnızlık ve vahşetten, kimsesizlik ve dehşetten, cemiyette kimse tarafından dinlenilmemek ıstırabından kurtarır. "Cemiyette kimse senin müspet fikir ve inançlarını dinlemez ve kabul etmezse sen sakın üzülme! Melekler dinler, ruhanîler kulak verir. Sana yine sevap meyvelerini kazandırır" der, teselli eder.

MELEKLERE İMAN VE İNSAN HAYATINA ETKİSİ
Meleklerin varlığına îman etmek, imanın esaslarından biridir. Melekler, gayb alemine ait varlıklardır. Allah katında imanın en makbulü de, gayba olan imandır. Çünkü görünen bir şeye, herkes inanır.
ذالك الكتاب لا بيب فيه هدى للمتقين الذين يؤمنون بالغيب و يقيمون الصلوة و مما رزقناهم ينفقون
"Bu kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. Onlar, gayba îman ederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcarlar” (Bakara, 2/2-3) mealindeki ayetler, bu gerçeği ifade etmektedir. Gözle görülen bir şeye veya gerçekleşmiş bir olaya, inanıp inanmamak çok fazla bir şey ifade etmez. Buna, ister istemez, herkes inanır.
إ ِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ* لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَة
“Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır” (Vaki’a, 56/1-2) anlamındaki ayeti ile bu gerçek bildirmektedir.
"Gayb"; görülmeyen, saklı ve gizli olan, aklın varlığına hemen hüküm veremeyeceği şey demektir. Buna göre gayb iki kısımdır:
a) Sadece Allah'ın bilebileceği gayb.
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ "Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır, onları ancak O bilir” (En’âm, 6/59) anlamındaki âyette sözü edilen gaybı insanlar bilemez.
b) Yüce Allah’ın varlığı, zatı, sıfatları, âhiret günü, o günde gerçekleşecek olaylar ve meleklerin varlığı gibi aklî ve naklî delillerle ispatlanan gayb.
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ “Onlar, gayba inanırlar" (Bakara, 2/3) anlamındaki ayette gayba iman edenler övülmektedir. Bu tür gaybı, her akıl sahibi anlayabilir.
İşte meleklere iman da gayba iman kapsamında ele alınmaktadır. Çünkü insan, melekleri gözle görememektedir.
MELEK
Sözlükte elçi, haberci, güç ve kuvvet anlamlarına gelen melek; yeme, içme, uyuma, erkeklik, dişilik, gençlik ve ihtiyarlık gibi özellikleri olmayan nuranî varlıklardır.
HADİS: Peygamberimiz (a.s.) meleklerin nurdan yaratıldığını bildirmiştir:خلقت الملائكة من نور “Melekler nurdan yaratılmıştır.” Müslim, Zühd, 60, IV, 2294.
Meleklerin varlığı, aklî ve naklî delillerle sabittir. Bunun için, Allah’a iman eden bütün insanlar, meleklerin varlığına da iman ederler, etmeleri gerekir.
Meleklere îman Allah'ın kesin emridir. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
يَكْفُرْ وَمَن وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ عَلَى رَسُولِهِ نَزَّلَ وَالْكِتَابِ الَّذِي وَرَسُولِه أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ ِيَا بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“Ey iman edenler! Allah’a Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret günün inkar eder, derin bir sapıklığa düşmüş olur” (Nisâ, 4/136).
Meleklerin varlığını inkâr etmek insanı küfre götürür. Bu husus, Kur'ân'da açıkça ifade edilmektedir:
وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَمِيكَالَ وَجِبْرِيلَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ
“Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, bilsin ki Allah da inkar edenlerin düşmanıdır” (Bakara, 2/98).
Meleklerin gözle görülmeme özellikleri, onların yokluğunu gerektirmediği gibi, inkâr edilmelerini de gerektirmez. Aslında var olduğunu kesin olarak bildiğimiz halde görmediğimiz sadece melekler değildir. Evrende göremediğimiz daha nice varlıklar bulunmaktadır. Mesela akıl, ruh, zekâ, sevinç ve üzüntünün varlığını biliyoruz, hissediyoruz, ama bunları somut olarak göremiyoruz. Bunları göremiyoruz diye onların yokluğuna hükmedemeyiz. Melekler için de aynı durum söz konusudur. Göremiyoruz ama vardır, varlıklarını bize Allah ve Peygamber bildirmektedir. Biz, meleklerin varlığını ancak akıl yoluyla anlar ve naklî delillere dayanarak onların varlığına iman ederiz.
İnsan, ruh ve bedenden oluşan bir varlıktır. Bedenin ihtiyaçlarını sağlamak için nasıl bir takım sebeplere ve vasıtalara ihtiyaç duyuluyorsa, ruh ve maneviyatla ilgili olarak da yine vesile ve vasıtalara ihtiyaç vardır. İnsanın görebilmesi için göze ve ışığa, duyabilmesi için kulağa ve sese, konuşabilmesi için dile ve havaya ihtiyacı vardır. Aynı şekilde akıl, şuur ve yeteneklerin de birbirinden farklı birçok sebep ve vasıtaya ihtiyacı vardır İşte melekler, bu konularda, insanların olumlu yönde gelişmelerine, diğer varlıkların da, kainatın genel düzenine uygun konumlarda bulunmalarına, Allah’ın izniyle nezaret ederek vesile veya vasıta olma görevini yapmaktadırlar.
MELEKLERİN GÖREVLERİ
Meleklerin görevlerini şöyle sıralayabiliriz:
* Melekler, Allah’ın verdiği görevleri, O’nun adına yerine getirirler; insanların hakka ve hayra ulaşmalarına vesile, şuursuz maddî varlıkların kâinatın genel nizamına uygun bir şekilde hareket etmelerine vasıta ve o ilahî kanunlara da şuurlu birer temsilci olurlar.
* Meleklerin yapıları, şer işleri işlemeye elverişli değildir. Ancak insanın yapısında biri hayır, diğeri de şer olmak üzere iki cazibe, iki özellik vardır. Hayır cazibesi, insanı fazilete ve güzelliklere ulaştırır. Şer cazibesi ise, onu günah işlere ve geçici zevklere çekip götürür. İnsanların hakka ve hayra yönelmelerine melekler, şer işlere yönelmelerine ise şeytanlar aracı olurlar. Bunun içindir ki, cennete girecekleri melekler selam ve tebriklerle karşılayacaklarını, Yüce Allah,
رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ* وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا
“Rablerinin azabından sakınanlar, bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya varıp da cennetin kapıları açıldığında cennet bekçileri onlara, ‘selam size, ne hoşsunuz, buyurun, sonsuza kadar kalmak üzere girin cennete derler” (Zümer, 39/73) âyeti ile açıklamaktadır.
Cehenneme konulacakları ise, onları aldatıp şerre yönlendiren şeytan, onlara şöyle bir mazeret beyanında bulunarak gerçekleri itiraf edeceğini ve onları yalnız bırakacağı, Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:
فَاسْتَجَبْتُمْ وَقاَ لَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُم وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَآ أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ* فَلاَ لِي
“İş bitirilince şeytan diyecek ki: ‘Şüphesiz Allah size gerçek olanı vaat etti. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır” (İbrahim, 14/22).
* Melekler, hiç yorulmadan, bıkıp usanmadan Allah’ı tesbih eder ve hep O’na ibadet halinde olurlar. Konumuzla ilgili olan bazı ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَايَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَايَسْتَحْسِرُونَ يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
“Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler (melekler) ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenirler) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. Hiç ara vermeksizin gece gündüz (Allah'ı) tespih ederler” (Enbiya, 21/19-20).
إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
“Şüphesiz Rabbin katındaki (melekler) O’na ibadet etmekten kibirlenmezler. O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler” (A’raf, 7/206).
* Melekler, Allah’a hiç isyân etmezler, hangi iş için yaratılmışlarsa onu yaparlar. Onların bu durumu, Kur’ân’da şöyle ifade edilmektedir:
لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
“Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmezler ve kendilerine emredilen şeyi yaparlar” (Tahrîm, 66/6) Bir başka ayette de şöyle buyurulmaktadır:
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
“Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a boyun eğerler. Üzerlerinde hakim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emr olundukları şeyleri yaparlar” (Nahl, 16/49-50).
* Melekler, Allah’tan gelen emre göre hareket ederler, bulundukları yerden çok uzak mesafedeki yerlere anında ulaşabilirler. Onlar, yerleri ve gökleri bir anda dolaşabilir bir yapıya sahiptirler. Kur’ân-ı Kerim, onların bu özelliğini şöyle bildirmektedir:
أَلْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter” (Fâtır, 35/1).
* Melekler, bir anda çok uzak yerlere gidip gelebilme, semadan yere, yerden semaya inip çıkabilme özelliğine sahiptirler. Onların bu özellikleri, insanların özellikleriyle, kanatları da bizim bildiğimiz kanatlarla kıyaslanamaz. Dolayısıyla melekleri göremediğimiz gibi onların yapılarını ve işlerini, bizim yapılarımız ve işlerlimizle kıyaslama yoluna gidemeyiz. Kur’ân-ı Kerim, meleklerin bu olağan üstü özelliklerini, bize şöyle bildiriyor:
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْم كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
“Melekler ve Ruh (Cebrâil) ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir” (Meâric, 70/4).
* Melekler, Allah’ın izniyle birbirinden çok farklı şekillere girebilirler. Örnek olarak Cebrâil (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelirken bazen Ashab-ı kiramdan Dıhye adındaki sahabi suretinde, bazen de kimsenin tanıyamadığı bir yabancı görünümünde gelirdi (Müslim, Îmân, 1). Hz. İbrahim ve Hz. İsa’ya gönderilen meleklerin de, birer insan şeklinde göründükleri yine Kur’ân’da bildirilmektedir.
* Melekler, gaybı bilemezler. Allah, onlara neyi bildirmişse, ancak onu bilirler, daha ötesine gidemezler. Konu ile ilgili ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:
أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ قَالَ يَا آدَمُ *الْحَكِيم الْعَلِيم سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ قَالُواْ
غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَم مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
“Melekler, ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin’ dediler. Allah şöyle dedi: Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle.’ Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, ‘Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?’ dedi” (Bakara, 2/31-33).
* Melekler, yerde ve semada bulunurlar. Yer yüzünde bulunanlarına arzî melekler, gökyüzünde olanlarına ise semavî melekler denir. Ayetlerde ve hadislerde, meleklerin sayısıyla ilgili bir bilgi yer almamaktır. Bununla birlikte, meleklerin pek çok olduğu anlaşılmaktadır. Ne kadar olduklarını ise, sadece Allah bilir.
Ayrıca melekler, görev bakımından da çeşitli isimler alırlar. Cebrâîl, Mikail, İsrâfîl ve Azrail dört büyük melek olarak isimlendirilirler. Kirâmen-Kâtibin (Hafaza), Münker-Nekir, Hamele-i Arş, Mâlik ve Rıdvân adı verilen melekler de vardır.
DÖRT BÜYÜK MELEK
Dört büyük melekten birisi olan Cebrail, Allah tarafından Peygambere vahiy getirmekle görevlidir. Cebrail’e (a.s.) güvenilir ruh anlamına gelen “Rûhu’l-emîn” de denilmiştir:
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
“Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir” (Şuarâ 26/193-194).
Bir başka ayette de ona Ruhu’l Kudüs adı verilmiştir:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ
“Ey Muhammed! De ki: Kur’an’ı Ruhu’l-kudüs (Cebrail) inananların inançlarını sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Rabbinden hak olarak indirdi”(Nahl 16/102).
Cebrail, meleklerin en üstünü ve en büyüğüdür. O, Allah’a en yakını olduğu için kendisine “meleklerin efendisi” anlamında “seyyidü’l-melaike” denilmiştir.
Mikail, dört büyük melekten biridir. Tabiatla ilgi olayları ve canlıların rızıklarını idare etmekle görevlidir.
İsrafil’in görevi ise sura üflemektir. İsrafil, sura iki kez üfleyecek, ilkinde kıyamet kopacak, ikincisinde ise yeniden diriliş meydana gelecektir.
Azrail, de, ölüm sırasında canlıların ruhunu almakla görevli olduğu için “melekü’l-mevt” (ölüm meleği) adıyla anılmıştır:
قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُون
“De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” (Secde 32/11).
KİRAMEN KÂTİBÎN
Kirâmen Kâtibîn, insanların hayır, şer, iyi ve kötü diye nitelendirilen bütün söz, iş ve davranışlarını, onların amel defterlerine yazmak ve bu defterleri korumakla görevlidirler. "Hafaza Melekleri" adı da verilen bu yazıcı melekler,
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ كِرَامًا كَاتِبِينَ يَعْلَمُونَ ماَ تَفْعَلُونَ
“Üzerinizde yaptıklarınızı koruyucu melekler vardır. Onlar şerefli, değerli katiplerdir. Her yaptığınızı bilirler” (İnfitâr 82/10-12) mealindeki ayette bize tanıtılmaktadır. İnsanların sağında ve solunda bulunan bu melekler, bir başka ayette şöyle açıklanmaktadır:
ذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ. مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ إ
“İnsanın sağında ve solunda oturan iki alıcı melek, onun sözlerini ve yaptıklarını kaydetmek-tedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, dediklerini zapt-eden bir melek bulunmasın” (Kâf 50/17-18).
Bu yazıcı melekler, insanların söz, iş ve davranışlarını adına “Amel Defteri” denilen kitaba yazarlar. Bu kitap kıyamet gününde, insanlara ön veya arka taraflarından, İnşikâk 84/10.
sağ veya sol ellerineHâkka 69/19-25. verilerek, اقرا كتابك “Oku kitabını” (İsrâ 17/14) denilecek, insanlar da, bütün yaptıklarını, bu kitapta eksiksiz olarak bulacaklardır.Kehf,18/49.
MÜNKER-NEKİR
Münker-Nekir melekleri, kabrine konulan insanlara gelip soru soran iki meleğe verilen bir isimdir. Bunlara, kısaca, Münkereyn ve Fettanü’l-kabir (kabir sorgucusu) da denilmiştir. Bunlar kabirlerine konulan insanlardan, "Rabbin kim?, Peygamberin kim?, Dînin nedir?, Kitabın nedir?" diye soru soracakları, hadislerde açıklanmaktadır.Münzirî, IV. 365-370.
Kabirlerine konulan insanların durumu ve olara soru sormak için gelen Münker ve Nekir isimli melekler, bir hadiste şöyle açıklanmıştır:
العبد في قبره وتولي وذهب أصحابه، حتى إنه ليسمع قرع نعالهم، أتاه ملكان فأقعداه، فيقولان له: ما كنت تقول في هذا إذا وضع محمد صلى الله عليه وسلم؟ الرجل
“(Mümin) kul kabre konulup dost ve yakınları ayrılıp gittikleri zaman -ki meyyit gidenlerin ayak seslerini duyar- ona iki melek gelir ve meyyiti oturturlar ve ona sorarlar: Muhammed hakkında ne diyorsun?
فيقول: أشهد أنه عبد الله ورسوله Mü’min, ben şahitlik ederim ki o Allah’ın kulu ve elçisidir der.
انظر إلى مقعدك في النار، أبدلك الله به مقعدا من الجنة فيقال:
Bunun üzerine melekler ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak Allah onu senin için cennetten bir makamla değiştirdi derler.
قال النبي صلى الله عليه وسلم: (فيراهما جميع ا Peygamber (a.s.) o mümin cehennem ve cennetteki o iki makamını birden görür buyurmuştur.
وأما الكافر، أو المنافق: فيقول: لا أدري، كنت أقول ما يقول الناس
Kâfir ve münafık meyyit meleklerin sorularına, Muhammed hakkında bir şey bilmiyorum, halkın ona Peygamber dediklerini duyardım der.
دريت ولا تليت فيقال لا Kâfir ve münafık meyyite, hay sen anlamaz ve duymaz olaydın denir.
فيصيح صيحة ثم يضرب بمطرقة من حديد ضربة بين أذنيه
Sonra bu kâfir ve münafığın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. Topuz vurulunca şiddetle bağırıp feryat eder.
يسمعها من يليه الا الثقلين Bunların feryadını insan ve cin hariç ölüye yakın her şey duyar”Buhari, Cenaiz, 68. II, 92.
RIDVAN
Rıdvan, cennet kapılarında bekçi olan, cennete girecek müminleri selamla karşılayıp onlara hizmet eden meleklerin reisine denir. Rıdvan, cennetin kapısını ilk defa Hz. Muhammed (a.s.v.)'a açacaktır.Zümer, 39/ 72-74. Ra’d, 13/20-22.
Kur’ân’ı Kerim, bu melekleri, şöyle açıklamaktadır:
فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ
“Rablerinin azabından sakınanlar, bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya varıp da cennetin kapıları açıldığında cennet bekçileri onlara, ‘selam size, ne hoşsunuz, buyurun sonsuza kadar kalmak üzere girin cennete derler” (Zümer, 39/73).
Allah’a verdiği sözü tutan ve ahdini bozmayan, yakınlarıyla ilişkisini devam ettiren, Allah’tan ve ahirette vereceği hesaptan korkan, Allah için sabreden, namazları dosdoğru kılan, fakir ve yoksullara gizli ve açık yardımda bulunan, kötülükleri iyilikle savan kimseler, Kur’ân-ı kerimde akıllı insanlar olarak tanıtılmaktadır:
أَفَمَن يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَى إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ . الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَلاَ يِنقُضُونَ الْمِيثَاقَ
وَيَخَافُونَ سُوءَ الحِسَابِ . وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَة وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ
“Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilmeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar.
Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.
Onlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve hesaptan korkanlardır.
Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.
Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir” (Ra’d, 13/20-22).
MALİK
Malik, cehennemde görevli olan meleklerin reisidir. Kıyamet günü hesaplar görüldükten ve cennetlikler ile cehennemlikler birbirinden ayrıldıktan sonra Malik, onlar için ilk kez cehennemin kapısını açacaktır. Bu konuyla ilgili ayet şöyledir:
رَبِّكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا ا لَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ أَبْوَابُهَا فُتِحَتْ و زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُهَا وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ الْمُتَكَبِّرِينَ فَبِئْسَ مَثْوَى أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ادْخُلُوا قِيلَوَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
“İnkar edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: ‘İçinizden Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve böyle bir güne kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?’ (diye soracaklar) Onlar da, 'Evet geldi fakat biz onları inkâr ettik’ derler. Fakat inkarcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir” (Zümer, 39/71).
HAMELE-İ ARŞ
Arşı taşıyan meleklere, Hamele-i Arş adı verilir. Kur’an-ı Kerim’de, bu meleklerle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:
رَّحْمَةً وَعِلْمًا شَيْءٍ كُلَّ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ
مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ تَّهُم وَمَن صَلَحَ وَعَد نٍ الَّتِي عَدْ جَنَّاتِ رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ الْجَحِيمِ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ فَاغْفِرْ
هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيم وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ إِنَّكَ أَنتَ وَذُرِّيَّاتِهِمْ
“Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: ‘Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine va’d ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır’” (Mü’min, 40/7-9).
MELEKLERE İMANIN HAYATIMIZA ETKİSİ
İman esasları, ömür boyu göz önünde bulundurulması gereken hayat prensipleridir. Bu esasları, kendi hayatının değişmez ilkeleri olarak kabul eden bir insan, bütün hareketlerinde şuurlu ve kararlı bir tutum sergiler. Söylediği her sözün, yaptığı her iş ve davranışın kaydedildiğini ve bunlardan sorumlu olduğunu bilir, tedbirli olur. Sadece yaşadığı günü değil, geleceğini ve ebedi hayatını düşünür. Âhiret hayatının, bu dünyanın bir devamı olduğunu, burada yapılanlardan sorguya çekileceğini bilir, hayatını ona göre düzene koyar ve hazırlıklı olur.
Aslında dünya hayatı, âhiretteki ebedi hayata hazırlanmaktan ibarettir. Çünkü âhiret hayatıyla ilgili her şey, buradan gönderilmektedir. Konumuzla ilgili bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أ َنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ
“Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır...” (Al-i İmrân, 3/30).
Bu ayetten anlaşılıyor ki âhiret hayatı, dünya hayatının bir uzantısıdır. Her insan, bu dünyada yaptıklarını,
وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا
“Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız” (İsrâ, 17/13) mealindeki ayette bildirildiği üzere, kendi hayatının seyir defterinde, aynen zapta geçmiş olarak bulacaklar ve orada, bu dünyadaki yaptıklarına göre bir hayat süreceklerdir. Bu gerçek, bir başka ayette şöyle bildirilmektedir:
وَمَن كَانَ فِي هَـذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً
"Kim bu dünyada körlük ettiyse, âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır” (İsrâ, 17/72). Dünya hayatında iman edip güzel ameller işleyen hazırlıklı kullarına Yüce Allah,
ادخلي جنتي و عبادي فادخلي في راضية مرضية الى ربك ارجعي يا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
“Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (İyi)
kullarımın arasına gir, Cennetime gir” (Fecr, 89/27-30) diye lütuflu bir inayette bulunacağını açıklamaktadır. Demek ki, âhiret hayatında karşılaşılacak ve görülecek olan nimet veya azap, cennet veya cehennem gibi sevinç veya üzüntü verici her şey, bu dünyada iken severek ve isteyerek yapılan işlerin, oraya intikal eden sonuçlarıdır.
SONUÇ
Melekler, bu kainatta olup biten her şeyle ilgilidirler. Yüce Allah melekleri, her işe ve her varlığa nezaret etmekle ve kainatın nizamını sağlamak ile görevlendirmiştir.
Melekler, salih kullarının bıraktığı mirası, gelecek nesillere taşırlar (Bakara, 2/248), insanlara hizmet ve itaat ederler (Araf,7/11). Savaş sırasında müminlere yardımcı olurlar (Enfal, 8/9-12) ve onlarla birlikte savaşırlar (Ali-i İmran, 3/123-124). İnsanların uyarılması için Allah’tan bir ruh, bir vahiyle inerler (Nahl, 16/2). Melekler, insanları korurlar (Târık, 86/4), iki yanında oturur ve onun yaptıklarını yazarlar (İnfitâr, 82/10), ağızlarından çıkan her sözü zapta geçirirler (Kâf, 50/17-18).
Melekler, kıyamet günü Arş’ın etrafını kuşatırlar, Allah'ı hamd ile tespih ederler (Zümer, 39/75),
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
“Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de sonra dosdoğru olanlar var ya onların üzerine melekler akın akın inerler ‘korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’d edilen cennetle sevinin derler” (Fussilet, 41/30). Melekler, mü’minleri cennetin kapısında selamla karşılar ve cennette de onlara hizmet ederler (Zümer, 39/71-72). Arşı taşıyan ve çevresinde bulunan melekler, müminlerin ve tevbe edenlerin bağışlanması için (Şûra, 42/45) dua ederler, onlar için Allah’tan af dilerler (Mümin, 40/7). Azrail ve emrindeki melekler, müminlerin ruhlarını kolaylıkla alırlar. Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail gibi emir melekleri de, diğer işleri çeker çevirirler (Naziat, 79/1-5).
Melekler, hep insanların yanında bulunur ve onlardan hiç ayrılmazlar. Onlara yardım eder, hakka ve hayra ulaşmalarına vesile olurlar. Yaratılmışlar arasında insanlara en yakın olan meleklerdir. Öyle ise, yanlış işler yapıp da onları üzmeyelim. Hep güzel ameller ve hayırlı işler yaparak, onların duasını alalım.
MELEKLERE İMAN Yüce Allah yaratıcıdır ve yaratmasına sınır yoktur. İnsanları, hayvanları ve bitkileri topraktan ve sudan yarattığı gibi, nurdan melekleri, ateşten de cinleri yaratmıştır. Bunun gibi seslerden, kokulardan, havadan ve daha bilmediğimiz şeylerden kendisini tesbih ve ibadet eden varlıkları yaratmıştır. Küçücük dünyamızda canlıların olmadığı en küçük bir yer dahi yokken milyarlarca yıldızların ve gezegenlerin boş olması aklen düşünülemez. Elbette oralarda da oranın şartlarına uygun ve uyumlu mahlukları vardır. Dinimiz bu varlıklara “Melekler, Cinler ve Ruhaniler” adını vermiştir.Melek
Sözlükte "haberci, elçi, güç ve kuvvet" anlamlarına gelen melek, Allah'ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nûrânî ve ruhanî varlıktır.
İslâm dininde ise; melek denince, akla önce, peygamberlere gönderilen ilâhî elçiler; sonra, insanlar ve kâinat üzerinde Allah (c.c.) namına tasarrufta bulunan ve O'nun emirlerini ve verdiği vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi manevî varlıklar gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de tekil ve çoğul olarak 87 yerde melek kavramı geçmektedir. “Melek” kelimesi yanında Kur’ân-ı Kerim’de, çoğu âyette, meleklerden aynen peygamberler gibi, “rasûl” ve bunun çoğulu olan “rusul” diye de söz edilmektedir. Bu kelimeler, elçi ve elçiler mânâsındadır. Aynı zamanda bu kelimeler, meleklerin esas vazifelerinin, elçilik olduğunu da gösteriyor. Bu elçilik, bazen Allah ile peygamberler arasında, bazen de Allah ile diğer varlıklar arasında oluyor. Onlar, vahiy getiriyor, kâinattaki hadiseleri, Allah Teâlâ’dan aldıkları emirler çerçevesinde yürütüyor ve böylece aracılık-elçilik görevini çok değişik şekillerde yerine getiriyorlar.
Allah, bir âyet-i kerimede iman edilmesi gerekli olan esasları özlü bir şekilde bildirerek şöyle buyurur:
اَمَنَ الرَّسُولُ بِمَآ اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ اَمَنَ بِاللهِ وَمَلَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ
AYET: (Bakara suresi ayet 285)“Peygamber de, mü’minler de kendilerine Rablerinden indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etti.”
İman edilmesi gereken şeylerin âyetteki sıralanışı içinde meleklerin yeri, onlara imanın önemini göstermektedir. Bu sıranın, Allah isminden sonra, kitaplar ve peygamberler’den önce oluşu, meleklerin Allah ile peygamberler arasında elçilik-habercilik yaptıklarına, Allah’ın kitaplarını getirmede aracı olduklarına, yani vahiy getirme görevlerine işaret eder mâhiyettedir. Melekler, Allah'ın insanlara bir lutfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın ilâhî vahyini, görülmeyen gayb âleminden insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren Allah'ın ilâhî elçileridir.
İman konusunda, Rasûlullah'dan Hz. Ömer (r.a.)'in rivâyet ettiği meşhur hadiste,
peygamberimiz (s.a.s.), vahiy meleği Cibril (a.s.) ile konuşmuş, kendisine
فأخْبِرْنِى عنِ ايمَانِ. قال
HADİS: "İman nedir?" diye sorduğunda Rasûlullah (s.a.s.) şöyle cevap vermiştir:
أنْ تُؤْمِنَ بِاللّهِ وَمََئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلهِ وَاليَوْمِ اخِرِ، وَتُؤمنَ بالْقَدَرِ خيْرِهِ وَشَرِّه
"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır."Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/218.
Kur’an’da meleklerin varlığını kabul etmeyenler açık bir şekilde kâfir ve sapık olarak nitelendirilmiştir:
وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللهِ وَمَلَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
AYET: (Nisâ: 4/136)“Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”
Vahye ve peygamberliğe, hatta âhirete ve gaybiyyât denilen âhiret hallerine, cennet ve cehenneme inanmak, ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığı"na kesin olarak inanmak şarttır. Meleklere gerektiği şekilde iman etmeyen, diğer tüm iman esaslarını kabul etse bile mü’min vasfını kaybeder. Zaten böyle bir kimse, melekler aracılığıyla gerçekleşen diğer iman esaslarına da ister istemez inanmamış olacaktır. Melekleri inkâr eden kimse, dolayısıyla vahyi, İlâhî kitapları, peygamberleri, ruhları ve kıyâmeti inkâr etmiş olur.
İman, ibâdetten önce geldiğine ve gerçek anlamda iman etmeyen kimsenin ibâdetleri de geçersiz olacağına göre, müslümanlar için meleklere iman, diğer tüm inanç esaslarıyla birlikte öncelikli bir öneme sahiptir.
Melekler, gaybiyyât denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî latif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var oldukları, dinî-naklî delillerle sâbit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez.
Melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır. Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrâil (a.s.)'in elçiliği ile Allah Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp öğrenmişler ve insanlığı hidâyete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim de, Peygamberimiz'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'an'ın haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr edemediği meleklere iman ederler.
Kur'an'da geçen pek çok âyetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Müntehâ'da, cennet ve cehennemde sayısız melekler vardır. Bütün melekleri çok çeşitli olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mâhiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin başları ve âmirleridir. Başta Cebrâil olmak üzere, Mikâil, Azrâil ve İsrâfil meleklerin en büyükleri ve peygamberleridir.
MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Nurdan yaratılmış olup erkeklik-dişilik, yeme-içme, yorulma, usanma gibi maddî özelliklerden arınmış varlıklardır.
2. İtaatkâr varlıklar olup Allah'ın kendilerine verdiği görevleri yaparlar, O'nun emrinin dışına çıkmazlar.
3. Son derece güçlü, kuvvetli ve süratle hareket edebilen varlıklardır.
4. Allah'ın emir ve izni ile çeşitli şekillere girebilmektedirler.
5. Normal şartlarda gözle görülmezler. Peygamberler onları aslî sûretleri ve büründükleri biçimleri ile görebilirler.
6. Gaybı, bilgisi sadece Allah'a ait bulunan konuları bilemezler. Onlar, Allah'ın tâlim ettiği hususları, öğrettiği kadarıyla bilebilirler. Kur’ân-ı Kerim mutlak gayb bilgisinin Allah'a has olduğunu beyan etmekte ve O, bu bilgileri meleklerle bile paylaşmamaktadır. Nitekim Hz. Âdem'in yaratılışını dile getiren âyetlerde melekler قَالُوا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَآ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
AYET:( Bakara: 2/32 )"Bizim, Senin bize öğrettiklerinden başka bilgimiz yoktur" demek sûretiyle acziyetlerini itiraf etmişlerdir.
MELEKLERİN GÖREVLERİ
Melekler, Allah tarafından verilen görevleri eksiksiz yerine getiren itaatkâr varlıklardır. İnsanlarla ilgili görev alanlar ise, onların ruhî ve mânevî hayatı ile ilgilenmektedirler. Bazıları ortak, bazıları da müstakil olmakla beraber, Allah tarafından meleklere verilen görevler şöyle sıralanabilir:
1. Allah'ı hamd ile tesbih etme, O'na secdede bulunma, Allah'ı gece gündüz övme ve takdis etme, emr olundukları diğer şeyleri yapma.
2. Peygamberlere vahiy getirmek. Allah Teâlâ insanlar gibi meleklerden de elçiler seçtiğini, Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahiy indirildiği gibi Hz. Muhammed'e de vahiy gönderildiğini ve Cebrâil'in, Kur'an'ı Peygamber'in kalbine indirdiğini haber vermektedir.
3. Peygamberleri salât ve selâm ile yüceltmek, mü'minlere âhirette şefaat etmek ve bütün insanlara dünyada hayır duâda bulunmak.
اِنَّ اللهَ وَمَلَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
AYET: (el-Ahzab, 33/56)"Allah ve melekleri Peygamber'e salevat getirirler. Ey iman edenler! Siz de O'na salât ve selâm getirin" Bunun yanında meleklerin bu dünyada da insanlar için duâ ettikleri ifade edilmektedir: "Melekler yerde bulunanlar için mağfiret dilerler.
رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَىْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
AYET: (el-Mümin: 40/7)'Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kapsamıştır. Artık tevbe edip yolunda gidenleri bağışla.
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِى وَعَدْتَهُم وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اَبَآئِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
AYET: (el-Mümin: 40/8)Ey Rabbimiz! Onları babalarından, zevcelerinden, zürriyetlerinden salâh halde bulunanlara vaad ettiğin cennete sok. Onları kötülüklerden koru' derler."
4. Peygamberlere ve mü'minlere destek olup mânevî güç vermek, onları sıkıntılı ve üzüntülü anlarında teselli etmek, kâfirleri ise sıkıntıya sokmak. Kur'an'da Hz. İsa'nın Rûhulkudüs ile desteklendiği, meleklerin Allah'a inanıp doğru yolda istikametle yürüyenlerin üzerine inerek onlara moral ve mânevî güç verecekleri, Allah'ın, kendisine ve âhiret gününe inananları katından bir ruh ile desteklediği, melekler göndererek düşmanlarına karşı mü'minleri takviye ettiği, iman edenlere destek olmalarını, kâfirlerin boyunlarına ve parmaklarına vurmalarını emrettiği haber verilmektedir.
5. İnsanı koruyup, ona bir anlamda hizmet ederler. Kur'an'da önünde ve arkasında insanı koruyan takipçilerin bulunduğu bildirilmektedir.
6. İnsanların fiillerini kaydederler. Kur'an'da, üzerinde bir koruyucu ve denetleyici bulunmayan hiçbir kimsenin bulunmadığı, insanların üzerinde muhafızlık eden değerli kâtiplerin mevcut olduğu ve onların yapmakta olduklarını bilip yazdıkları haber verilmektedir.
7. Kâinatın idaresi ve İâhî kanunların icrâsıyla görevlidirler.
8. Melekler, İlâhî cezaları icrâ eden elemanlardır. Mü'minlere destek oldukları gibi; kâfirler hakkında takdir edilen cezaları da icra etmektedirler.
MELEKLERİN SAYISI VE ÇEŞİTLERİ
Meleklerin sayısını ancak Allah Teâlâ bilir
Kur'ân-ı Kerim'in beyanına göre melekleri, şu üç büyük grupda toplamak mümkündür:
A) "İlliyyûn, Mukarrebûn" diye anılan melekler. Bunlar, daima Allahuteâlâ'yı tenzih ve tehlil ile, O'na ibadet ve taatla meşguldürler. Muhabbetullah (Allah sevgisi) ile istiğrak halindedirler.
B) "Müdebbirât" diye bilinen melekler olup, bu kâinatın nizam ve intizamını temin etmekle görevlidirler. Allahuteâlâ'nın yerlerde ve göklerde irade ve kudretinin tecellisine aracılık ederler.
C) Her şeyden önce, Peygamberlere vahyi ilâhîyi ulaştırmakla görevli olan ilahî elçilerdir. Bunlar genellikle bütün insanların ruhî halleri ve tekâmülleri ile meşguldürler. İnsanlarla ilgili çeşitli görevleri vardır.
Şimdi bunları sıralayarak kısaca görev ve özelliklerinden söz edelim:
Cebrâil: Vahiy meleğinin özel adıdır. Kur’ân-ı Kerim'de üç yerde Cibrîl şeklinde geçmektedir. Ayrıca Cibrîl kast edilmek üzere er-Rûh, Rasûlün kerîm,Rasûlü rabbik, er-Rûhu'l-emîn ve Rûhulkuds isimleri de zikredilmektedir. Hadiste ise Cebrâil, bunlara ilâveten "en-Nâmus" diye isimlendirilmektedir.
Mîkâil: Kur’ân-ı Kerim'de sadece bir âyette Mîkâil ismi geçmekte olup şöyle buyrulmaktadır: "Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cibrîl'e ve Mîkâil'e düşman olursa bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır."
Azrâil: Ölüm meleğinin özel adıdır. Kur’ân-ı Kerim'de Azrâil ismi geçmez. Bunun yerine ölüm meleği anlamında melekü'l-mevt, eceli gelen ve vadesi yetenlerin ruhunu kabzeden meleklerden söz edilir.
İsrâfil: Kur'an'da İsrâfil adı geçmemektedir. Birçok yerde, sûra üfleneceği haber verilmektedir. Kıyâmetin kopması ve yeniden diriliş ve mahşerde toplanılması için sûra iki defa üfleyecek olan melek olduğu hadis rivâyetlerinden anlaşılmaktadır. Hadis-i şeriflerde onun adı dört büyük melek içinde zikredilmiştir. Bu dört melek, meleklerin "rasulleri"dir.
Mukarrabûn Melekleri: Bunlara "illiyyûn" ve "kerûbiyyûn" melekleri de denilmektedir. Nisâ sûresinin 172. âyetinde Mesih ve Allah'a yakın meleklerin (el-melâiketü'l-mukarrabûn) Allah'ın kulu olmaktan çekinmedikleri bildirilmektedir. Kur'an'da arşı taşıdıkları ve onun çevresinde bulundukları ifade edilen, Allah'ı hamd ve tesbih eden melekler de bunlar içinde sayılmaktadır.
Hafaza ve Kirâmen Kâtibîn Melekleri: İnsanların iyi ve kötü fiillerini kaydeden, onları koruyan meleklerdir. Kur'an'da "hafaza" "muakkıbât", "rusulünâ... yektubûn", "el-mütelekkıyân", "rakıybun atîd", "hâfizıyn", "kirâmen kâtibîn" kelimeleri ile ifade edilmektedirler.
Cennet ve Cehennemde Görevli Melekler: Kur'an'da meleklerin cennetlikleri "İşte bu, size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür" diye karşılayacakları, müttakîler bölük bölük cennete sevkedilip kapılar kendilerine açıldığında, "Onun bekçileri (hazenetuhâ): Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!" diyecekleri, ifade edilmektedir.
Hazene-i Cennet ve Cehennem de denilen bu melekler cennet ve cehennemin bekçileri durumundadır. Cennet meleklerinin başındaki meleğin adı “Rıdvan” dır. Cehennem meleklerine “Zebânî” denir. Başındakine ise “Mâlik” adı verilir.
Münker - Nekir: Kabirde sorgu-sual işi ile görevli olan meleklerdir. Kur'an'da adları geçmemektedir. Hadislerde ise ölü defnedildiği zaman ona, birine Münker, diğerine Nekir denilen siyah tenli mavi gözlü iki meleğin geldiği, ölüyü kabrinde oturtup sorular sorduğu, verdiği cevaplara göre kabrini genişlettiği veya daralttığı rivâyet edilmektedir.
Anlaşılıyor ki Allah Teâlâ'nın, her işle görevlendirdiği çeşit çeşit melekleri bulunmaktadır ve Kur'an da bunların sadece bir kısmından bahsetmiştir; bir kısmı peygamberine ayrıca bildirmiş ve dolayısıyla O, hadislerinde bize bildirmiştir. Elbette bunların dışında da kim bilir daha nice melekler vardır.
Melekler İnsanlardan Daha Faziletli midirler?
Bütün peygamberler, meleklerin rasulleri sayılan dört büyük melek dâhil tüm meleklerden efdal; yani Allah katında dereceleri daha yüksek ve daha faziletlidir. İnsanlardan takvâ sahibi olan mü’minler de, meleklerin rasulleri hâriç tamamından daha faziletli, dereceleri daha yüksek sayılmıştır. Çünkü melekler, yaratılış bakımından günah işleyemezler. Allah'a itaat ve ibâdet etmek onlar için fıtrî ve zorunludur. Onları böyle olmaktan alıkoyacak hiçbir iç ve dış tesir yoktur. Hâlbuki insan, akıl ve nefis sahibi olup, her türlü iç ve dış etkiler altındadır. Buna rağmen insan, bütün menfî engelleri aşar, Allah'a itaatli ve takvâ sahibi bir kul olursa, elbette meleklerden daha faziletli olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder